YENİ BİR YAZI DİZİSİ

ÖZEL RÖPORTAJ (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 01.02.2012 - 08:53, Güncelleme: 01.02.2012 - 08:53
 

YENİ BİR YAZI DİZİSİ

Recep Çınar, Manisa’nın marka isimlerinden. Manisa Esnaf Sanatkarlar Kredi Kooperatifi Başkanlığı’nı 20 yıldır sürdürüyor. Girdiği her kongreden başarıyla çıktı ve her defasında güven tazeledi. Peki bu ismi biz ne kadar tanıyoruz?
 İşte bu soruya cevap aramak için Recep Çınar’la hizmet binasında bir araya geldik. Lüks ve modern binanın mütevazı sayılacak başkan odası. Halk deyimiyle Esnaf Kefalet’in eski binasını düşününce dünden bugüne esnaf teşkilatlarının ne kadar güçlendiği ortaya çıkıyor. Recep Çınar’la her şeyi ama akla gelebilecek her şeyi konuştuk. Çocuk Recep Çınar’dan, eş ve baba Recep Çınar’a kadar. Sıcak, sevecen ve samimi. Onun bu hali bile aslında nasıl bu kadar çok sevildiğini ve her defasında nasıl güven tazelediğini ortaya koyuyor. Hayatını, pişmanlıklarını bizlerle paylaşan Recep Çınar’a bir kez daha teşekkür ediyoruz. Okula başladığında Türkçe’nin T’sini bilmiyordu… Yıl 1947. Ocak ayının ilk günü. Çınar ailesinin 4. çocuğu dünyaya geliyor. O Arnavut bir ailenin çocuğu. Yugoslavya’da yaşayan Çınar Ailesi 1956 yılında Manisa’ya göç ediyor. Bundan sonra başlıyor ailenin hayat mücadelesi. İşte Recep Çınar ve 65 yılın panoraması. Şimdi sözü Recep Çınar’a bırakalım ve ondan dinleyelim öyküsünü; “01.01.1947 Yugoslavya, yeni adıyla Makedonya doğumluyum. İlkokula Makedonya’da başladım. 1956 yılında Türkiye’ye gelerek Manisa’ya yerleştik. O günden bu zamana kadardır da Manisa’da yaşıyorum. Biz Arnavut’uz. Makedonya’da da Arnavutça konuşuyorduk. Biraz da Yugoslavca öğreniyorduk ki buraya geldik. Buraya göç ettiğimizde Türkçe’nin t’sini bile bilmiyordum. Ağustos ayında geldik, Eylül ayında 8 Eylül İlkokulu’na başladım. Okulum o zaman bugünkü Arma Oteli’nin bulunduğu yerdeydi. Hiç Türkçe bilmeyen bir çocuk olarak okula başladım. Bunu benim durumumda olmayan kimse anlayamaz. Ancak küçük olmam dolayısıyla çabuk uyum sağladım diyebilirim. Biz 6 kardeştik. 4 erkek, 2 kız. En büyük ağabeyimizi 1997 yılında kaybettik. Abim Niyazi’yi Manisalılar iyi tanır. Şoförler Odası’nın yönetim kurulundaydı” ‘Babam ameleydi, onunla gurur duyuyorum’ 6 kardeşin bir arada mutlu bir şekilde yaşadığını anlatan Recep Çınar, o günlerden “Hayatımın en güzel günleriydi” diyerek söz ediyor. Ailesinden bahsederken bir an geçmişe bir yolculuk yaptığı gözlerindeki parıltıdan belli olan Çınar, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çocuklar olarak anne ve babamızla ilişkilerimiz mükemmeldi. Askerliğimizi yaptıktan sonra kardeşler olarak bir aile apartmanında oturduk. 5 daireli bir apartmanımız vardı. Benden önce 2 abim evliydi. Benden sonra da iki kardeşim evlendi. Kardeşler olarak hepimiz aynı apartmanda uzun yıllar yaşadık. Belki de hayatımın en güzel anları onlardı. Şimdi de biz anne babalarımızın yerlerini aldık diyebilirim. Çok çalışkandım. 8 yaşından itibaren simit satmaya başladım. Yazlarımı çalışarak geçirdim. Aileme katkı sağladım. Evde 8 nüfustuk. Bir tek babam çalışıyordu. Bir de 15 yaşındaki abim ona yardım ediyordu. Babam ameleydi. Geldiğim yeri hiçbir zaman yadırgamadım, gurur duydum. Annem de tipik bir Osmanlı kadınıydı. İkisinin de okuma yazması yoktu. Ama çok akıllı insanlardı. Bize her şeyden önce iyi bir ahlak verdiler. Çalışkan olmayı da onlardan öğrendik” Okumamak en büyük pişmanlığı Sözlerine, “Ben iki okul bitirdim. Biri Yugoslavya’da diğeriyse Türkiye’de” diyerek başlayan Recep Çınar, okumamanın hayatındaki tek pişmanlık olduğunu belirtiyor. Pişmanlığını,  “İlkokul mezunuyum. Ticaret Lisesi’ni 2. sınıftan terk ettim. Eğitim durumun düşük. Ama zamanımızda şartlar zordu. İmkansızlıklar dolayısıyla başaramadık. Biz okumanın kadrini biraz geç anladık. Bugünkü aklım olsaydı okurdum. Okumamak benim en büyük pişmanlığım. Bunun dışında bir de bir dönem başka bir işe atıldım. Keşke yapmasaydım diyorum. Bu olay bana mesleğiniz neyse o yolda ilerlenmesi gerektiğini tecrübe etti” sözleriyle anlatıyor. 42 yıldır aynı yastığa baş koyuyorlar Askerden geldikten sonra ailesine katkı sağlamayı sürdüren Recep Çınar’ın evlenme çağı da gelmiştir. Artık. 1970 yılında görücü usulüyle evlendiği Gülsüm Hanımla evliliklerinin 42. yılını kutlaya hazırlanıyor. Eşinden “Benim bugünlere gelmemde en büyük destekçim eşimdir. Ona çok şey borçluyum, ilk günkü gibi de seviyorum” diyen Çınar, mutlu evliliğin formülünü de veriyor. “1970 yılında Gülsüm Hanım’la evlendim. Evlilikte 42. yıla doğru gidiyorum. 2 oğlum 2 kızım var. 3’ü 1xbet evli, 1’i bekar. 4’te torunum var. Çocuklarım dünyaya geldiğinde çalışmaktan onlarla ilgilenemedim. Torunlarımı ise çok seviyorum. Onları görmeye fırsatımız oluyor. Torunlar gerçekten çok seviliyormuş. Hani eskiler derlerdi. Çocuklar sermayeyse; torunlar karmış diye Bu sözü şimdi daha iyi anlıyorum. 1970 yılında görücü usulüyle evlendim. Eşim Akhisarlı. 42 yıldır evliyiz. Bu sürede birbirimizi hep, sevdik, saydık, kırmadık. Kararlarımızı her zaman birbirimize danışarak aldık. Ona minnettarım. Bu günlere gelmemde emeği büyüktür. Cemiyet hayatına girerken de eşime süresiz izin kağıdını imzalattım. Eğer izin almasaydım da girmezdim. Sabah işine gidip, akşam eşine dönen bir insan olurdum. Eşim olduğu için söylemiyorum ama eşi benzeri bulunmayan bir insan. Kendisini ilk günkü gibi çok seviyorum. Çocuklarımla, gelinlerimle, damadımla ilişkilerimiz oldukça iyi. Gelinlerimi kızlarımdan ayırmam. Çocuklarımın özellikle gelişim döneminde bir baba olarak üzerime düşeni yaptım. Başarılı olduğum ya da olamadığım noktalar vardır. Hatalarımızı da torunlarımızda tamamlıyoruz” Yalana tahammülü yok Recep Çınar, birçoğumuz gibi kendisine yalan söylenmesinden nefret ediyor. Önceleri çok çabuk sinirlendiğini anlatan deneyimli başkan, sevmediği bu huyunu da zamanla törpülemiş. Sakin bir mizaca sahip olduğunu kaydeden Çınar şöyle sürdürüyor sözlerini; “Bana yalan söylenmesine çok kızarım. Bu kim olursa olsun geçerlidir. Biz de bir söz var. Tencereyi devirmiş de olsan dobra dobra söyle. O tencereyi kaldıralım, elbirliğiyle dolduralım. Yalan insanı bir yere kadar götürüyor. Sonrasında gerçek muhakkak ortaya çıkıyor. Sevmediğim, kızdığım bir yönüm yok diyebilirim. Ama eskiden çok çabuk sinirlenirdim. Zamanla bu özelliğimi törpüledim. İnsanlarla ilişkilerim beni pişirdi diyebilirim. Sinirlenmemeye gayret gösteriyorum. Ama insanız sonuçta” En sevdiği şey sohbet etmek Çınar’ın tatlı dilinden, akıcı konuşmasından da anlaşılacağı gibi en sevdiği ve ‘hobi’ olarak adlandırdığı şeyse sohbet etmek.  “Ben sohbet etmeyi çok seviyorum. Bu benim en büyük hobim diyebilirim. Çocukluğumda da gençliğimde de her zaman kendimden büyüklerle arkadaşlık kurardım. Bunun da nedenini bilmiyorum. Ama bu biraz da kendimi yetiştirmemi sağladı diyebilirim. Her konuda konuşmayı seviyorum” diyor. Fenerbahçe aşkı bir başka  Sıkı bir futbol izleyicisi olan Recep Çınar, iyi de bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe’nin şikede haksızlığa uğradığına inanan başarılı isim, şikeye ilişkin ise bakın ne yorum yapıyor. Çınar Fenerbahçe sevgisini ise şu sözlerle aktarıyor: “Recep Çınar çok iyi bir Fenerbahçelidir. Son dönemde Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a haksızlık yapıldığına inanıyorum. Maçları yakından takip ederim. Ben Fenerbahçe’nin şikeye ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Akılla, mantıkla bu sorunun aşılacağına inanıyorum. Türk futbolunun da bundan en az zararla kurtulmasını temenni ediyorum” Yemek seçmiyor ama… Yemek seçmediğini dile getiren Recep Çınar, yerim ama sevmem dediği tek yemekse patates yemeği. “Her çeşidini yerim ama yemeğini mecbur kalınca yerim” diyen Çınar, yemek zevkini,  “Yemekle aram çok iyi. Hayatımda hiçbir yemek ayrımı yapmadım. Yemeğin iyisini de herkes sever diye düşünenlerdenim. her şeyi yerim ama bir tek patates yemeğiyle aram yoktur. Onu da yerim ama severek değil. Patates salatası, fırında patates ya da kızartmasını severim ama yemeğiyle aram yoktur. Çoğu zaman yemek de aramam. Akşam eve gittiğimde hanım 2 yumurta kırsa da neden yemek yok demem. Hanımımın da bu yönümü seviyor” sözleriyle özetliyor Son söz Acısıyla tatlısıyla geçen 65 yıla birçok anı, yaşanmışlık, tecrübe sığdıran Recep Çınar, siyasetle de ilgileniyor. Çınar, “Cemiyet hayatım olmasaydı. Siyasete devam ederdim” derken; kısa bir dönem yaptığı siyasetin zor ve meşakkatli bir iş olduğunu anlatıyor. Yolun başındaki isimlere de seslenen başarılı başkan bakın hizmet amacıyla çıkılan yolun başarıyla tamamlanacağının altını çiziyor. Recep Çınar, son söz olarak şunları kaydediyor: “Siyasette çok kısa bir süre yer aldım. 1980 ihtilalinde Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanıydım. Aktif görev bir tek o zaman aldım. Siyaseti aslında seviyorum. Cemiyet hayatım olmasaydı siyasette yer alırdım. Siyaset insanlara hizmette bir araçtır. Yapanları da kutluyorum. 20 yıllık başkanlık sürecimde de siyaset yapmadım. 1985 yılında siyasete girecekken cemiyete ayağım kaydı. Cemiyet hayatımda da 17 yıl Madeni Sanatkarlar Odası Başkanlığı yaptım. 1989 yılında kooperatif başkanlığına geldim. 1992 yılından bu yana da başkanlık görevimi sürdürüyorum. Ben bu işlere şuraya geleyim, şu makama oturayım diye girmedim. Destek vermek amacıyla girdim. Bu bir sevda işi. Ama kendimizi de içinde bulduk. Şartlar öyle gerektirdi. Bugün geriye baktığımda üstlendiğim birçok görevi başarıyla yapmanın gururunu yaşıyorum. Buraya kadar nasıl geldim bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim. Hedefiniz hizmet olmalı. Ben daha iyisini yaparım düşüncesiyle işe atılsınlar”  
Recep Çınar, Manisa’nın marka isimlerinden. Manisa Esnaf Sanatkarlar Kredi Kooperatifi Başkanlığı’nı 20 yıldır sürdürüyor. Girdiği her kongreden başarıyla çıktı ve her defasında güven tazeledi. Peki bu ismi biz ne kadar tanıyoruz?
 İşte bu soruya cevap aramak için Recep Çınar’la hizmet binasında bir araya geldik. Lüks ve modern binanın mütevazı sayılacak başkan odası. Halk deyimiyle Esnaf Kefalet’in eski binasını düşününce dünden bugüne esnaf teşkilatlarının ne kadar güçlendiği ortaya çıkıyor.

Recep Çınar’la her şeyi ama akla gelebilecek her şeyi konuştuk. Çocuk Recep Çınar’dan, eş ve baba Recep Çınar’a kadar. Sıcak, sevecen ve samimi. Onun bu hali bile aslında nasıl bu kadar çok sevildiğini ve her defasında nasıl güven tazelediğini ortaya koyuyor.

Hayatını, pişmanlıklarını bizlerle paylaşan Recep Çınar’a bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Okula başladığında Türkçe’nin T’sini bilmiyordu…

Yıl 1947. Ocak ayının ilk günü. Çınar ailesinin 4. çocuğu dünyaya geliyor. O Arnavut bir ailenin çocuğu. Yugoslavya’da yaşayan Çınar Ailesi 1956 yılında Manisa’ya göç ediyor. Bundan sonra başlıyor ailenin hayat mücadelesi. İşte Recep Çınar ve 65 yılın panoraması.

Şimdi sözü Recep Çınar’a bırakalım ve ondan dinleyelim öyküsünü; “01.01.1947 Yugoslavya, yeni adıyla Makedonya doğumluyum. İlkokula Makedonya’da başladım. 1956 yılında Türkiye’ye gelerek Manisa’ya yerleştik. O günden bu zamana kadardır da Manisa’da yaşıyorum. Biz Arnavut’uz. Makedonya’da da Arnavutça konuşuyorduk. Biraz da Yugoslavca öğreniyorduk ki buraya geldik. Buraya göç ettiğimizde Türkçe’nin t’sini bile bilmiyordum. Ağustos ayında geldik, Eylül ayında 8 Eylül İlkokulu’na başladım. Okulum o zaman bugünkü Arma Oteli’nin bulunduğu yerdeydi. Hiç Türkçe bilmeyen bir çocuk olarak okula başladım. Bunu benim durumumda olmayan kimse anlayamaz. Ancak küçük olmam dolayısıyla çabuk uyum sağladım diyebilirim. Biz 6 kardeştik. 4 erkek, 2 kız. En büyük ağabeyimizi 1997 yılında kaybettik. Abim Niyazi’yi Manisalılar iyi tanır. Şoförler Odası’nın yönetim kurulundaydı”

‘Babam ameleydi, onunla gurur duyuyorum’

6 kardeşin bir arada mutlu bir şekilde yaşadığını anlatan Recep Çınar, o günlerden “Hayatımın en güzel günleriydi” diyerek söz ediyor. Ailesinden bahsederken bir an geçmişe bir yolculuk yaptığı gözlerindeki parıltıdan belli olan Çınar, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çocuklar olarak anne ve babamızla ilişkilerimiz mükemmeldi. Askerliğimizi yaptıktan sonra kardeşler olarak bir aile apartmanında oturduk. 5 daireli bir apartmanımız vardı. Benden önce 2 abim evliydi. Benden sonra da iki kardeşim evlendi. Kardeşler olarak hepimiz aynı apartmanda uzun yıllar yaşadık. Belki de hayatımın en güzel anları onlardı. Şimdi de biz anne babalarımızın yerlerini aldık diyebilirim. Çok çalışkandım. 8 yaşından itibaren simit satmaya başladım. Yazlarımı çalışarak geçirdim. Aileme katkı sağladım. Evde 8 nüfustuk. Bir tek babam çalışıyordu. Bir de 15 yaşındaki abim ona yardım ediyordu. Babam ameleydi. Geldiğim yeri hiçbir zaman yadırgamadım, gurur duydum. Annem de tipik bir Osmanlı kadınıydı. İkisinin de okuma yazması yoktu. Ama çok akıllı insanlardı. Bize her şeyden önce iyi bir ahlak verdiler. Çalışkan olmayı da onlardan öğrendik”

Okumamak en büyük pişmanlığı

Sözlerine, “Ben iki okul bitirdim. Biri Yugoslavya’da diğeriyse Türkiye’de” diyerek başlayan Recep Çınar, okumamanın hayatındaki tek pişmanlık olduğunu belirtiyor. Pişmanlığını,  “İlkokul mezunuyum. Ticaret Lisesi’ni 2. sınıftan terk ettim. Eğitim durumun düşük. Ama zamanımızda şartlar zordu. İmkansızlıklar dolayısıyla başaramadık. Biz okumanın kadrini biraz geç anladık. Bugünkü aklım olsaydı okurdum. Okumamak benim en büyük pişmanlığım. Bunun dışında bir de bir dönem başka bir işe atıldım. Keşke yapmasaydım diyorum. Bu olay bana mesleğiniz neyse o yolda ilerlenmesi gerektiğini tecrübe etti” sözleriyle anlatıyor.

42 yıldır aynı yastığa baş koyuyorlar

Askerden geldikten sonra ailesine katkı sağlamayı sürdüren Recep Çınar’ın evlenme çağı da gelmiştir. Artık. 1970 yılında görücü usulüyle evlendiği Gülsüm Hanımla evliliklerinin 42. yılını kutlaya hazırlanıyor. Eşinden “Benim bugünlere gelmemde en büyük destekçim eşimdir. Ona çok şey borçluyum, ilk günkü gibi de seviyorum” diyen Çınar, mutlu evliliğin formülünü de veriyor. “1970 yılında Gülsüm Hanım’la evlendim. Evlilikte 42. yıla doğru gidiyorum. 2 oğlum 2 kızım var. 3’ü 1xbet evli, 1’i bekar. 4’te torunum var. Çocuklarım dünyaya geldiğinde çalışmaktan onlarla ilgilenemedim. Torunlarımı ise çok seviyorum. Onları görmeye fırsatımız oluyor. Torunlar gerçekten çok seviliyormuş. Hani eskiler derlerdi. Çocuklar sermayeyse; torunlar karmış diye Bu sözü şimdi daha iyi anlıyorum. 1970 yılında görücü usulüyle evlendim. Eşim Akhisarlı. 42 yıldır evliyiz. Bu sürede birbirimizi hep, sevdik, saydık, kırmadık. Kararlarımızı her zaman birbirimize danışarak aldık. Ona minnettarım. Bu günlere gelmemde emeği büyüktür. Cemiyet hayatına girerken de eşime süresiz izin kağıdını imzalattım. Eğer izin almasaydım da girmezdim. Sabah işine gidip, akşam eşine dönen bir insan olurdum. Eşim olduğu için söylemiyorum ama eşi benzeri bulunmayan bir insan. Kendisini ilk günkü gibi çok seviyorum. Çocuklarımla, gelinlerimle, damadımla ilişkilerimiz oldukça iyi. Gelinlerimi kızlarımdan ayırmam. Çocuklarımın özellikle gelişim döneminde bir baba olarak üzerime düşeni yaptım. Başarılı olduğum ya da olamadığım noktalar vardır. Hatalarımızı da torunlarımızda tamamlıyoruz”

Yalana tahammülü yok

Recep Çınar, birçoğumuz gibi kendisine yalan söylenmesinden nefret ediyor. Önceleri çok çabuk sinirlendiğini anlatan deneyimli başkan, sevmediği bu huyunu da zamanla törpülemiş. Sakin bir mizaca sahip olduğunu kaydeden Çınar şöyle sürdürüyor sözlerini; “Bana yalan söylenmesine çok kızarım. Bu kim olursa olsun geçerlidir. Biz de bir söz var. Tencereyi devirmiş de olsan dobra dobra söyle. O tencereyi kaldıralım, elbirliğiyle dolduralım. Yalan insanı bir yere kadar götürüyor. Sonrasında gerçek muhakkak ortaya çıkıyor. Sevmediğim, kızdığım bir yönüm yok diyebilirim. Ama eskiden çok çabuk sinirlenirdim. Zamanla bu özelliğimi törpüledim. İnsanlarla ilişkilerim beni pişirdi diyebilirim. Sinirlenmemeye gayret gösteriyorum. Ama insanız sonuçta”

En sevdiği şey sohbet etmek

Çınar’ın tatlı dilinden, akıcı konuşmasından da anlaşılacağı gibi en sevdiği ve ‘hobi’ olarak adlandırdığı şeyse sohbet etmek.  “Ben sohbet etmeyi çok seviyorum. Bu benim en büyük hobim diyebilirim. Çocukluğumda da gençliğimde de her zaman kendimden büyüklerle arkadaşlık kurardım. Bunun da nedenini bilmiyorum. Ama bu biraz da kendimi yetiştirmemi sağladı diyebilirim. Her konuda konuşmayı seviyorum” diyor.

Fenerbahçe aşkı bir başka 

Sıkı bir futbol izleyicisi olan Recep Çınar, iyi de bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe’nin şikede haksızlığa uğradığına inanan başarılı isim, şikeye ilişkin ise bakın ne yorum yapıyor. Çınar Fenerbahçe sevgisini ise şu sözlerle aktarıyor: “Recep Çınar çok iyi bir Fenerbahçelidir. Son dönemde Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a haksızlık yapıldığına inanıyorum. Maçları yakından takip ederim. Ben Fenerbahçe’nin şikeye ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Akılla, mantıkla bu sorunun aşılacağına inanıyorum. Türk futbolunun da bundan en az zararla kurtulmasını temenni ediyorum”

Yemek seçmiyor ama…

Yemek seçmediğini dile getiren Recep Çınar, yerim ama sevmem dediği tek yemekse patates yemeği. “Her çeşidini yerim ama yemeğini mecbur kalınca yerim” diyen Çınar, yemek zevkini,  “Yemekle aram çok iyi. Hayatımda hiçbir yemek ayrımı yapmadım. Yemeğin iyisini de herkes sever diye düşünenlerdenim. her şeyi yerim ama bir tek patates yemeğiyle aram yoktur. Onu da yerim ama severek değil. Patates salatası, fırında patates ya da kızartmasını severim ama yemeğiyle aram yoktur. Çoğu zaman yemek de aramam. Akşam eve gittiğimde hanım 2 yumurta kırsa da neden yemek yok demem. Hanımımın da bu yönümü seviyor” sözleriyle özetliyor

Son söz

Acısıyla tatlısıyla geçen 65 yıla birçok anı, yaşanmışlık, tecrübe sığdıran Recep Çınar, siyasetle de ilgileniyor. Çınar, “Cemiyet hayatım olmasaydı. Siyasete devam ederdim” derken; kısa bir dönem yaptığı siyasetin zor ve meşakkatli bir iş olduğunu anlatıyor. Yolun başındaki isimlere de seslenen başarılı başkan bakın hizmet amacıyla çıkılan yolun başarıyla tamamlanacağının altını çiziyor. Recep Çınar, son söz olarak şunları kaydediyor: “Siyasette çok kısa bir süre yer aldım. 1980 ihtilalinde Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanıydım. Aktif görev bir tek o zaman aldım. Siyaseti aslında seviyorum. Cemiyet hayatım olmasaydı siyasette yer alırdım. Siyaset insanlara hizmette bir araçtır. Yapanları da kutluyorum. 20 yıllık başkanlık sürecimde de siyaset yapmadım. 1985 yılında siyasete girecekken cemiyete ayağım kaydı. Cemiyet hayatımda da 17 yıl Madeni Sanatkarlar Odası Başkanlığı yaptım. 1989 yılında kooperatif başkanlığına geldim. 1992 yılından bu yana da başkanlık görevimi sürdürüyorum. Ben bu işlere şuraya geleyim, şu makama oturayım diye girmedim. Destek vermek amacıyla girdim. Bu bir sevda işi. Ama kendimizi de içinde bulduk. Şartlar öyle gerektirdi. Bugün geriye baktığımda üstlendiğim birçok görevi başarıyla yapmanın gururunu yaşıyorum. Buraya kadar nasıl geldim bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim. Hedefiniz hizmet olmalı. Ben daha iyisini yaparım düşüncesiyle işe atılsınlar”

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.