Kriz sorasında çözülmesi ivedi olan konu. Soru bir: Her sicili bozuk olan üç kağıtçı mı? Soru iki: her sicili bozuk kişi borcunu ödemeyecek bir mi? Soru üç: Acaba sicili bozuk olanlar mı daha sahtekar yoksa düzgün olanlar mı? Bu sorular uzar gider ilelebet. Ama çözüm üretmek gerektir. Peki bu nasıl yapılacak sizce veya nasıl bir tedbir almak gerek?
Bunu devlet ve yetkililer bilir ama bir an önce ele alınması gerekiyor. Çünkü bu konuda çoğu kişi kitlenmiş durumda. Öyle ki kredibilitesi kötü olan kişiler sıkışınca gerekirse ayaklı banka olan tefecilere gidiyor. Tabi ki faiş bir faiz ödeyerek. Eğer ödeyemez ise kavga. Türkiye geneline bakarsanız bu çizikli oranı her geçen gün artıyor. Kırmızı çizgin var ise bankalardan yana şansınız yok. Bankacı sizi tanısa bile elinde Bir şey gelmez çünkü adem i merkeziyetçi sistem devrede. Merkez bilir hikayesi anlatılıyor. Yıllar geçtikçe banka müdürlerinin yetkileri merkeze bağlandı. Her ne kadar fikir bildirseler de son karar genel müdürlüğün. Yalvarsan ağlasan yok.
Tekrardan bir temizlik gerekiyor. Peki bu nasıl olacak. Bunu bir şekline oturtursanız ilerisi için iyi olmaz mı? Bence bir şekle oturtulmalı. Mesela kişinin veya firmanın geçmişindeki yaptığı işlere, ödemelerine ve dört tane krizde ne durumda olduğuna bakmak gerekir. Size bir örnek vereyim. Kendimden. 1979 yılında daha üniversiteye girmeden önce bir bankada hesabım ve o zaman herkes de olmayan bir kredi kartım vardı. 1984 yılında işe başladım. Türlü krizlerden etkilendim. Sonunda 2007'de beynen kendimi emekli ettim. Aynı bankanın başka bir şubesinde hesap açtırıyorum. Bütün kayıtlar çıktı. Hesabı açan bayan şaşırdı. Uzun yıllar çalışmıştım o banka ile. Gold kartlar, gününde ödenen krediler. Ama dört tane kriz. İstesem kredi çekebilir miydim? Hayır. Çünkü kırmızı kalem vardı. Ama dört tane de kriz vardı. Kim bilir benim gibi ne kadar çok insan var. kuruşuna kadar parasını ödeyebilecek ama maalesef denilen.
Maliye boyutu ise çok daha farklı. Vergi borcunuz var. Ama iş yapıp çevirip borcunuzu da ödemek istiyorsunuz. Aman devlete borcum kalmasın. Aslında dünyada özellikle devlet borcuna en sadık toplumuz bunu unutmayalım. Ama maliye tarafından en kötü davranılanda bu toplum. Evet işimi yapayım, krizden dolayı şu devlete olan borçlarımı ödeyeyim. Bankada paranız varsa gitti. 5 liralık alacağı için sizin tüm paranıza e haciz. Çekiniz vardı. Ödeyemezsiniz. 5 lira için 100 liranın hepsine birden tedbir. Kaldınız mı parasız. Mülkünüz varsa tedbir. Belli bir süre sonra satılacak. Devlet parasını tahsil edecek. Sen ne olursan ol. Devlete ne. ondan sonra sene 2010 senesinde İzmir'de emlak sertifika almak için kursa gidiyorum. Mali müşavir olan bir hoca diyor ki: Şu anda ülkemizde 1.790.000 gerçek gelir vergisi ödeyen mükellef var. bu kadar mükellef bu ülkeyi taşımaz. Çünkü maliye politikalarından nerede ise bu miktar kadar insan işini kapattı. Taksitlendirme sırasında şahsıma gelen bir kağıdı almak için İzmir de muhtara gittim tanıdık bir kişi. 30 yıllık muhtar. Gel bak evlat dedi ve bir odanın kapısını açtı. Silme tebligat dolu. Bunlar ne dedim. Bunlar dedi taksitlendirme kağıtları ama gelip almıyorlar. Neden dedim. Yahu adam batmış. Aldığı maaş taksiti ödeyemez ki. Laf olsun diye başvuruyor. Kendini biraz korumaya alıyor.
Maliye taksitlendirme yapar ama kişinin nasıl ödeyebileceğini sormaz. 36 aya böler. Halbuki 60 ay olsa kişi o parayı daha rahat ödeyecektir. Maliye umursamaz. Kişide ödeyemez. Çünkü öderse yemek bile yiyemez durumdadır. 10 yıl ev kredisinin verildiği bir ülkede maliye neden 10 yıllık taksitlendirme yapmaz anlamam. Dürüst kişileri neden kaybeder. Faizin olmadığı bir ortamda neden hala faiz almakta ısrar eder. İşte bu ve bunun gibi şeyler ve krizler insanların elindekini eritti ve ödeyemez hale geldi kişiler. Piyasada sonradan çıkan vur kaçcılar da bu kişiler için işin tuzu biberi oldu.
İşte böyle sevgili okurlar. Krizlerde hemen herkesin bir kuyruk acısı var. ve bu işi çözecek devlet ve finansmana hakim olanlar.
Saygılarımla...