İsmail Aydın
Köşe Yazarı
İsmail Aydın
 

BU GEMİ BU ÜFÜRÜKLE YÜRÜMEZ

Sürdürülemez ekonomi politikaları, yatırımcının umudunu, üreticinin direncini, halkın güvenini tüketiyor. Türkiye’nin ekonomik yapısında her geçen gün daha derinleşen sorunlar, sadece günlük yaşamı değil, ülkenin geleceğini de tehdit eder hale geldi. Sermaye sahipleri ve yatırımcılar artık başka ülkelerde güvenli liman arayışında. Çünkü uygulanan vergi politikaları ve yatırım ortamına ilişkin belirsizlikler, Türkiye’yi yatırım yapılabilir bir ülke olmaktan uzaklaştırıyor. *** Yönetim kadroları, ne yazık ki hâlâ 1970’lerin, 1980’lerin reçetelerini günümüz ekonomisine uygulamaya çalışıyor. Ancak dünya değişti. Küresel rekabetin hız kazandığı, teknolojinin ve girişimciliğin öne çıktığı bu çağda, geçmişin kalıplarıyla geleceği inşa edemezsiniz. Artık görmek zorundayız ki; bu gemi bu üfürükle yürümez. VERGİ ARTIŞIYLA KALKINMA MÜMKÜN DEĞİL Vergi oranlarını artırarak bütçeyi toparlama mantığı, kısa vadede bir gelir yaratabilir gibi görünse de, uzun vadede ekonomik çöküşü hızlandırır. Vergi oranı yükseldikçe yatırım iştahı azalır, kayıt dışılık artar, istihdam düşer ve vergi tahsilatı da düşer. Bunu söylemek için iktisatçı olmaya gerek yok. Ekonomik tarih bunun sayısız örneğiyle doludur. *** ABD Başkanı Ronald Reagan’ın 1981 yılında yaptığı reform bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Vergi oranlarını %40’tan %25’e çekerek ekonomik bir sıçrama yaratmış, yatırım ve üretimi teşvik ederek ABD’yi bugünkü küresel gücüne taşıyan temelleri atmıştır. Reagan’ın attığı bu adım, sadece vergi reformu değil, bir zihniyet değişimidir. Bizde ise hâlâ üreticiye yüklenen, yatırımcıyı ürküten, vatandaşı ezen bir vergi anlayışı hâkim. EMEKLİYE, ASGARİ ÜCRETLİYE, ESNAFA BASKI Bugün sadece emekliler değil, asgari ücretliler de geçim sıkıntısıyla mücadele ediyor. Küçük esnaf, ağır vergi yükü, cezalar ve kısıtlamalarla ayakta durmaya çalışıyor. Sosyal adaletin bozulduğu, gelir dağılımının çarpıklaştığı bir ortamda, toplumun büyük bir kesimi nefes alamaz hale gelmiş durumda. TARIM POLİTİKALARI ÇİFTÇİYE DARBE VURUYOR Tarım politikalarımız ise tam bir çıkmaz içinde. Dışarıdan ithal edilen ürünlerle kendi çiftçimize rakip oluyoruz. Bu, sadece ekonomik bir hata değil, aynı zamanda stratejik bir zafiyettir. Kendi toprağında üretim yapamaz hale gelen çiftçi, köyünü terk ediyor, tarım alanları atıl kalıyor. Bu gidişle dışa bağımlılık artacak, gıda enflasyonu kontrol edilemeyecek noktaya gelecektir. *** Tarımsal üretimin desteklenmesi, girdi maliyetlerinin (mazot, gübre, tohum, ilaç) düşürülmesi ve tarımsal sanayinin teşvik edilmesi şarttır. Ayrıca Türkiye’nin gıda güvenliğini sağlamak adına, markalaşmaya ve kooperatifleşmeye dayalı bir model benimsenmelidir. GİRİŞİMCİNİN ÖNÜNÜ AÇMAZSANIZ, GELECEK KURUYUP KALIR Müteşebbis ruhun desteklenmediği, girişimcinin önünün açılmadığı bir ekonomide büyüme mümkün değildir. Bürokratik engeller, istikrarsız mevzuatlar, yatırımcıyı caydıran sistemler ortadan kaldırılmadan ekonomik canlılık sağlanamaz. Oysa Türkiye’nin gerçek potansiyeli, bu ülkenin üreten insanlarında, çalışan çiftçisinde, cesur girişimcisindedir. ÇÖZÜM MÜMKÜN: CESUR REFORMLAR Tüm bu sorunlar çözümsüz değil. Ancak çözüm, günü kurtarmaya yönelik geçici desteklerde değil; gerçek, kapsamlı, köklü reformlarda yatıyor. Türkiye’nin artık şu adımları acilen atması gerekiyor: Adil ve sadeleştirilmiş bir vergi reformu Tarımda dışa bağımlılığı sona erdirecek yerli üretim modeli Tarımsal sanayiye yatırım ve markalaşma desteği Girişimciye güven veren, öngörülebilir ekonomi politikaları Emekliler için kalıcı refah sağlayan sosyal düzenlemeler *** Aksi takdirde… Bu gidişle, ekonomideki motor duracak, toplumdaki umut tükenecek. Son söz: Bu gemi, bu rüzgârla değil; akılla, vizyonla, reformla yürür.
Ekleme Tarihi: 08 May 2025 - Thursday

BU GEMİ BU ÜFÜRÜKLE YÜRÜMEZ

Sürdürülemez ekonomi politikaları, yatırımcının umudunu, üreticinin direncini, halkın güvenini tüketiyor. Türkiye’nin ekonomik yapısında her geçen gün daha derinleşen sorunlar, sadece günlük yaşamı değil, ülkenin geleceğini de tehdit eder hale geldi. Sermaye sahipleri ve yatırımcılar artık başka ülkelerde güvenli liman arayışında. Çünkü uygulanan vergi politikaları ve yatırım ortamına ilişkin belirsizlikler, Türkiye’yi yatırım yapılabilir bir ülke olmaktan uzaklaştırıyor.

***

Yönetim kadroları, ne yazık ki hâlâ 1970’lerin, 1980’lerin reçetelerini günümüz ekonomisine uygulamaya çalışıyor. Ancak dünya değişti. Küresel rekabetin hız kazandığı, teknolojinin ve girişimciliğin öne çıktığı bu çağda, geçmişin kalıplarıyla geleceği inşa edemezsiniz. Artık görmek zorundayız ki; bu gemi bu üfürükle yürümez.

VERGİ ARTIŞIYLA KALKINMA MÜMKÜN DEĞİL

Vergi oranlarını artırarak bütçeyi toparlama mantığı, kısa vadede bir gelir yaratabilir gibi görünse de, uzun vadede ekonomik çöküşü hızlandırır. Vergi oranı yükseldikçe yatırım iştahı azalır, kayıt dışılık artar, istihdam düşer ve vergi tahsilatı da düşer. Bunu söylemek için iktisatçı olmaya gerek yok. Ekonomik tarih bunun sayısız örneğiyle doludur.

***

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın 1981 yılında yaptığı reform bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Vergi oranlarını %40’tan %25’e çekerek ekonomik bir sıçrama yaratmış, yatırım ve üretimi teşvik ederek ABD’yi bugünkü küresel gücüne taşıyan temelleri atmıştır. Reagan’ın attığı bu adım, sadece vergi reformu değil, bir zihniyet değişimidir. Bizde ise hâlâ üreticiye yüklenen, yatırımcıyı ürküten, vatandaşı ezen bir vergi anlayışı hâkim.

EMEKLİYE, ASGARİ ÜCRETLİYE, ESNAFA BASKI

Bugün sadece emekliler değil, asgari ücretliler de geçim sıkıntısıyla mücadele ediyor. Küçük esnaf, ağır vergi yükü, cezalar ve kısıtlamalarla ayakta durmaya çalışıyor. Sosyal adaletin bozulduğu, gelir dağılımının çarpıklaştığı bir ortamda, toplumun büyük bir kesimi nefes alamaz hale gelmiş durumda.

TARIM POLİTİKALARI ÇİFTÇİYE DARBE VURUYOR

Tarım politikalarımız ise tam bir çıkmaz içinde. Dışarıdan ithal edilen ürünlerle kendi çiftçimize rakip oluyoruz. Bu, sadece ekonomik bir hata değil, aynı zamanda stratejik bir zafiyettir. Kendi toprağında üretim yapamaz hale gelen çiftçi, köyünü terk ediyor, tarım alanları atıl kalıyor. Bu gidişle dışa bağımlılık artacak, gıda enflasyonu kontrol edilemeyecek noktaya gelecektir.

***

Tarımsal üretimin desteklenmesi, girdi maliyetlerinin (mazot, gübre, tohum, ilaç) düşürülmesi ve tarımsal sanayinin teşvik edilmesi şarttır. Ayrıca Türkiye’nin gıda güvenliğini sağlamak adına, markalaşmaya ve kooperatifleşmeye dayalı bir model benimsenmelidir.

GİRİŞİMCİNİN ÖNÜNÜ AÇMAZSANIZ, GELECEK KURUYUP KALIR

Müteşebbis ruhun desteklenmediği, girişimcinin önünün açılmadığı bir ekonomide büyüme mümkün değildir. Bürokratik engeller, istikrarsız mevzuatlar, yatırımcıyı caydıran sistemler ortadan kaldırılmadan ekonomik canlılık sağlanamaz. Oysa Türkiye’nin gerçek potansiyeli, bu ülkenin üreten insanlarında, çalışan çiftçisinde, cesur girişimcisindedir.

ÇÖZÜM MÜMKÜN: CESUR REFORMLAR

Tüm bu sorunlar çözümsüz değil. Ancak çözüm, günü kurtarmaya yönelik geçici desteklerde değil; gerçek, kapsamlı, köklü reformlarda yatıyor. Türkiye’nin artık şu adımları acilen atması gerekiyor:

  • Adil ve sadeleştirilmiş bir vergi reformu
  • Tarımda dışa bağımlılığı sona erdirecek yerli üretim modeli
  • Tarımsal sanayiye yatırım ve markalaşma desteği
  • Girişimciye güven veren, öngörülebilir ekonomi politikaları
  • Emekliler için kalıcı refah sağlayan sosyal düzenlemeler

***

Aksi takdirde… Bu gidişle, ekonomideki motor duracak, toplumdaki umut tükenecek.

Son söz:

Bu gemi, bu rüzgârla değil; akılla, vizyonla, reformla yürür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.