Mehmet ÇELİKEL
Köşe Yazarı
Mehmet ÇELİKEL
 

ATATÜRK VE EKONOMİK BAĞIMSIZLIK...

Atatürk'e göre siyasi bağımsızlık ekonomik bağımsızlık taçlandırılmadıkça başarıya ulaşılamaz. Onun birkaç inandığı ordusu vardı. Biri askeri, biri kültür ve eğitim, biri ise ekonomik. Onun savunma araçları ise sırsıyla millet, meclis ve ordu idi. Kurtuluş Savaşı bir nefsi müdafaa idi ve bu gerçekleştikten sonra esas ekonomik açıdan gelişip büyüyüp bağımsız olmayı hedef tutmak gerekiyordu. Eğitim kadar ekonomik gelişimde önemli olmuştur.   Atatürk'ün kılıç-saban metaforu vardı. Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Fransız delegesi Bullion, kağnı kamyonu yenemez diyordu. Savaş kazanıldıktan sonra geldiğinde kağnı kamyonu yendi dedi. Kılıç saban metaforu silah ve makineden bahseder. Savaşın kazanılmasından sonra ekonomik zafer için makinelere ihtiyaç vardı. Atatürk zamanında uçak fabrikası bile kurulmuştur. Bakın Atatürk 1923 yılında neler diyor: Bundan sonra pek önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferi değil, ekonomi ve ilim kültür zaferleri olacaktır. Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordusundan ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş ve düzenlemiş olmasın. Yurdun ve bağımsızlığın korunması için varlığı baş koşul olan bütün gereçler ve araçlar, ekonomi alanındaki gelişmeler ve olanaklar aracılığı ile oluşur ve olgunlaşır.   Ayrıca Atatürk 1920'ler Türkiye'sinde çiftçilere çok güveniyordu. Halkın tamamına yakını çiftçi idi ve bir eliyle kılıç, diğer eliyle de saban tutuyordu. Kılıçla savaştıktan sonra sabanla üretime devam etti. Şöyle demiştir: Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunamayacaktık. Atatürk ne zaman milletin sabanı bırakıp kılıca sarıldıysa çöküşün başladığını düşünüyordu. Onda bu büyük lafı söylemiştir: YURTTA SULH, CİHANDA SULH. Ona göre kılıçla fetih yapan Osmanlı, sonunda sabanla fetih yapan batıya yenilmiştir. Ekonomi, makineleşme ve üretim en büyük inancı idi. Hatta şöyle bir tespiti vardır Atatürk'ün: Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçileri girmiş ve bu sabanla kılıç mücadelesini kazanan saban olmuş ve Kanada'ya İngilizler sahip olmuştur. Kısacası Atatürk'ün dediği gibi savaşlar gerekli olmadıkça cinayettir ve bedeli ağır ödenir.   Atatürk'ün dünyayı etkileyen ekonomi modeli, kendi yerli kaynaklarını kullanıp ayakta durmayı esas alan, devletle özel sektörü birlikte kalkınmaya yönlendiren ve sınıfların çatışması değil, sınıfların daha doğru meslekleri seçebilmelerini esas alan bir modeldir. Özgün bir modeldir ve bir eşi yoktur denilebilir. Buna dayanarak İzmir İktisat Kongresinde Emek Misak-ı Millisi diye bir kavram ortaya attı. Bunun özü halk dayanışmasıydı. Şöyle demiştir: Bu dakikada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır, işçilerdir. Bunların hangisi diğerinin karşısında olabilir? Hepsi birbirine muhtaçtı ve Atatürk bunu biliyordu. Atatürk zamanında bazı fabrikalarda çalışanlara pay veriliyor ve toplumun hepsinin küçük büyük zenginleşmesini istiyordu. Herkes mutlu bir şekilde çalışıp varlık sahibi olsun. İşte bu Emek Misak-ı Millisi idi. Atatürk'ün bu ekonomik modeli  liberalizm, kapitalizm ve sosyalizm değil farklı bir bakış açısıdır. Üretimin tamamını ülkesinde yapılmasını istiyor ve dışa bağımlı olmayı sınırlıyordu. Uçağımızla birlikte motorunu da biz yapalım diyordu. Atatürk denk bütçeyi savunuyordu. Açık vermeyen bütçeyi yani. Bazı dönemlerde büyüme yüzde 8'e kadar çıkmıştı. Hatta bazı dönemlerde bütçe fazla bile vermişti. Çünkü bir toplumsal birleşme, bir konsensus yaratmıştı. Ayrışma değil, birleşme. Çekişme değil sarılma. Bu yolla 1929 buhranında bile Türkiye hızla başarılarına bir yenisini eklemişti. 1930'lar da Köy Eğitmen Okulları, sonrada Köy Enstitüleri kuruldu. Amaç her kesimin ekonomik ve kültürel bağımsızlığın değerini anlamasıdır. Bunu anlayan nesillerin yetişmesi gerekir.   Atatürk planlı ekonomiye geçmiş ve çiftçiyi ezen vergileri kaldırıp desteklemeler koymuştur. Çiftçiye tam destek vermiştir. Bu olmalıdır çünkü yoksa savaş yıllarında açlık çeken halk tekrar açlık çekmeye devam edecektir. Ve şöyle dedi: Devlet, fikir, ekonomi tam bir ahenk içinde çalışmalıdır. Emsalsiz bir ekonomik sistem. Saygılarımla...      
Ekleme Tarihi: 16 Nisan 2017 - Pazar
Mehmet ÇELİKEL

ATATÜRK VE EKONOMİK BAĞIMSIZLIK...

Atatürk'e göre siyasi bağımsızlık ekonomik bağımsızlık taçlandırılmadıkça başarıya ulaşılamaz. Onun birkaç inandığı ordusu vardı. Biri askeri, biri kültür ve eğitim, biri ise ekonomik. Onun savunma araçları ise sırsıyla millet, meclis ve ordu idi. Kurtuluş Savaşı bir nefsi müdafaa idi ve bu gerçekleştikten sonra esas ekonomik açıdan gelişip büyüyüp bağımsız olmayı hedef tutmak gerekiyordu. Eğitim kadar ekonomik gelişimde önemli olmuştur.
 
Atatürk'ün kılıç-saban metaforu vardı. Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Fransız delegesi Bullion, kağnı kamyonu yenemez diyordu. Savaş kazanıldıktan sonra geldiğinde kağnı kamyonu yendi dedi. Kılıç saban metaforu silah ve makineden bahseder. Savaşın kazanılmasından sonra ekonomik zafer için makinelere ihtiyaç vardı. Atatürk zamanında uçak fabrikası bile kurulmuştur. Bakın Atatürk 1923 yılında neler diyor: Bundan sonra pek önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferi değil, ekonomi ve ilim kültür zaferleri olacaktır. Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordusundan ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş ve düzenlemiş olmasın. Yurdun ve bağımsızlığın korunması için varlığı baş koşul olan bütün gereçler ve araçlar, ekonomi alanındaki gelişmeler ve olanaklar aracılığı ile oluşur ve olgunlaşır.
 
Ayrıca Atatürk 1920'ler Türkiye'sinde çiftçilere çok güveniyordu. Halkın tamamına yakını çiftçi idi ve bir eliyle kılıç, diğer eliyle de saban tutuyordu. Kılıçla savaştıktan sonra sabanla üretime devam etti. Şöyle demiştir: Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunamayacaktık. Atatürk ne zaman milletin sabanı bırakıp kılıca sarıldıysa çöküşün başladığını düşünüyordu. Onda bu büyük lafı söylemiştir: YURTTA SULH, CİHANDA SULH. Ona göre kılıçla fetih yapan Osmanlı, sonunda sabanla fetih yapan batıya yenilmiştir. Ekonomi, makineleşme ve üretim en büyük inancı idi. Hatta şöyle bir tespiti vardır Atatürk'ün: Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçileri girmiş ve bu sabanla kılıç mücadelesini kazanan saban olmuş ve Kanada'ya İngilizler sahip olmuştur. Kısacası Atatürk'ün dediği gibi savaşlar gerekli olmadıkça cinayettir ve bedeli ağır ödenir.
 
Atatürk'ün dünyayı etkileyen ekonomi modeli, kendi yerli kaynaklarını kullanıp ayakta durmayı esas alan, devletle özel sektörü birlikte kalkınmaya yönlendiren ve sınıfların çatışması değil, sınıfların daha doğru meslekleri seçebilmelerini esas alan bir modeldir. Özgün bir modeldir ve bir eşi yoktur denilebilir. Buna dayanarak İzmir İktisat Kongresinde Emek Misak-ı Millisi diye bir kavram ortaya attı. Bunun özü halk dayanışmasıydı. Şöyle demiştir: Bu dakikada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır, işçilerdir. Bunların hangisi diğerinin karşısında olabilir? Hepsi birbirine muhtaçtı ve Atatürk bunu biliyordu. Atatürk zamanında bazı fabrikalarda çalışanlara pay veriliyor ve toplumun hepsinin küçük büyük zenginleşmesini istiyordu. Herkes mutlu bir şekilde çalışıp varlık sahibi olsun. İşte bu Emek Misak-ı Millisi idi. Atatürk'ün bu ekonomik modeli  liberalizm, kapitalizm ve sosyalizm değil farklı bir bakış açısıdır. Üretimin tamamını ülkesinde yapılmasını istiyor ve dışa bağımlı olmayı sınırlıyordu. Uçağımızla birlikte motorunu da biz yapalım diyordu. Atatürk denk bütçeyi savunuyordu. Açık vermeyen bütçeyi yani. Bazı dönemlerde büyüme yüzde 8'e kadar çıkmıştı. Hatta bazı dönemlerde bütçe fazla bile vermişti. Çünkü bir toplumsal birleşme, bir konsensus yaratmıştı. Ayrışma değil, birleşme. Çekişme değil sarılma. Bu yolla 1929 buhranında bile Türkiye hızla başarılarına bir yenisini eklemişti. 1930'lar da Köy Eğitmen Okulları, sonrada Köy Enstitüleri kuruldu. Amaç her kesimin ekonomik ve kültürel bağımsızlığın değerini anlamasıdır. Bunu anlayan nesillerin yetişmesi gerekir.
 
Atatürk planlı ekonomiye geçmiş ve çiftçiyi ezen vergileri kaldırıp desteklemeler koymuştur. Çiftçiye tam destek vermiştir. Bu olmalıdır çünkü yoksa savaş yıllarında açlık çeken halk tekrar açlık çekmeye devam edecektir. Ve şöyle dedi: Devlet, fikir, ekonomi tam bir ahenk içinde çalışmalıdır. Emsalsiz bir ekonomik sistem.
Saygılarımla...
 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.