Mehmet ÇELİKEL
Köşe Yazarı
Mehmet ÇELİKEL
 

BİRAZ DA TARİH: BALTALİMANI ANTLAŞMASI VE MAHVOLUŞ...

Mustafa Kemal Atatürk'ün meşhur bir lafı vardır: Bir milletin geleceği yabancıların lütfuna terk edilemez. Bu çok anlam içeren bir laftır. Çünkü yabancı devletlerden medet umarsanız, Osmanlının 1838 yılından sonraki haline düşersiniz. Çünkü iktisadiyat önemlidir ve konu da budur.   16 Ağustos 1838 de Osmanlı Devleti İngiltere ile bir antlaşma imzaladı. Buna göre Avrupa devletlerine bazı haklar tanınıyordu. Muhteşem taviz verildi. Bir örnek verirsek İngiltere nin Osmanlı ya ihracatına yüzde 5 vergi konurken, Osmanlının ihracatına yüzde 12 vergi kondu. Daha ne tavizler verildi. Yabancı devletlerin tüccarları ülkede cirit atmaya ve her işe bulaşmaya başladılar. Bir çok atölye kapandı. Çok kişi işsiz kaldı. Batılılaşma hevesini çok pahalı ödemiştir Osmanlı Devleti. Yabancı mallar tercih edilir olmuş ve Osmanlının parası da kademe kademe yurtdışına kaçmıştır.   O zamanki döneme baktığımızda Osmanlı mamül mal ithal eder, hammadde ve gıda ihraç ediyordu. Yani koloni gibi bir hal almıştı. Cumhuriyet ile beraber ve ilerleyen yıllarda bu tam tersine dönmüş, Türkiye Cumhuriyeti mamul mal ihraç eder olmuştur. İhracat fazlası vermeye başlamıştır. Buna daha sonra bir yazımızda değineceğiz. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin de mali sistemi yabancıların eline geçmiştir. Şöyle ki Osmanlı yabancıların iznini almadan vergi koyamıyordu. Kısacası Osmanlı Devleti, Mısır'ın elden gitmesi ve Çarlık Rusya'sı ile olan sorunlardan dolayı İngiltere'ye iktisadi açıdan teslim olmuş, diğer devletlerde tepesine binmiştir. Bir kayda göre tiftik merkezi olan Ankara havalisinde bulunan bine yakın tiftik yünü üreten atölyeden belli bir süre sonra beş tane kalmış, gerisi kapanmıştır. Felakete bakar mısınız. Tarihte herhalde böyle bir garabet pek yoktur. Mesela bir örnek daha verelim: İstanbul'da bulunan kumaşçı esnafının 2750, havsız kadife üreten esnafında 350 atölyesi varken bu sayı 1868 yılında 25 tane kalmıştır. 30 yıl içinde yok edilmişler.   Tarih ne teşekkür eder, ne de nankörlük yapar. Duygularından arınmıştır. Bütün iş günahları ve sevapları kaydetmekten ibarettir. Sevaplar ağır basarsa kurtulur, günahlar ağır basarsa batarsınız. Tarihe numara yapmaya yeltenmek, siste değnekle delik açmaya benzer. Sonunda dibe vurusunuz. Fertlerde olduğu gibi devletlerinde bir haysiyeti vardır. O hattın gerisine düşüldü mü ne şeref kalır ne haysiyet. Bu nedenle herkesin Osmanlının o dönemini incelemesi gerekir. Bugün zorluklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği için bu şart. Yoksa çocuklarımıza Osmanlı Devleti'nin tarihi diye sırf kazandığı savaşları tarih diye anlatmak masal bile olmaz. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurmada önce Şubat 1923'te İzmir'de bir iktisat kongresi düzenledi. Hatalar neler, sevaplar neler, geleceği nasıl şekillendiririzi ortaya koymaya çalıştı. Tüm ülkeden iş kollarında ve halktan kişiler topladı. Bunu daha önce yazmıştım. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk her daim, savaş sırasında ve barış sırasında, Lozan'da hep yabancılara kapitilasyonlar kaldırılacak diye ısrar etmiştir. Çünkü kötülüğü görmüş ve o kötülüğü yok etmek istemiştir. İlkesi tam bağımsızlıktır. Henry Ford'un bir lafı:  Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görürsünüz.   Baltalimanı Antlaşması'nın arkasından 1839 yılında da Tanzimat Fermanı yayınlanmıştır. Bu konuyu da ileride değineceğiz. Kısacası görülen kötülük bellidir. İşte geleceğimiz için bu yanlışları yapmamalı ve yaptırmamalıyız. Yoksa ülke elden gider. Bu kutsal topraklarda yaşamımızı sürdürürken bazen geriye dönüp bakmamız gerekiyor. Bunu da her daim çocuklarımıza anlatmamız gerekiyor. Uğradığımız felaketin ne kadar büyük olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ne kadar sağlam temeller üstüne kurulu olduğunu. Saygılarımla...    
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2016 - Pazar
Mehmet ÇELİKEL

BİRAZ DA TARİH: BALTALİMANI ANTLAŞMASI VE MAHVOLUŞ...

Mustafa Kemal Atatürk'ün meşhur bir lafı vardır: Bir milletin geleceği yabancıların lütfuna terk edilemez. Bu çok anlam içeren bir laftır. Çünkü yabancı devletlerden medet umarsanız, Osmanlının 1838 yılından sonraki haline düşersiniz. Çünkü iktisadiyat önemlidir ve konu da budur.
 
16 Ağustos 1838 de Osmanlı Devleti İngiltere ile bir antlaşma imzaladı. Buna göre Avrupa devletlerine bazı haklar tanınıyordu. Muhteşem taviz verildi. Bir örnek verirsek İngiltere nin Osmanlı ya ihracatına yüzde 5 vergi konurken, Osmanlının ihracatına yüzde 12 vergi kondu. Daha ne tavizler verildi. Yabancı devletlerin tüccarları ülkede cirit atmaya ve her işe bulaşmaya başladılar. Bir çok atölye kapandı. Çok kişi işsiz kaldı. Batılılaşma hevesini çok pahalı ödemiştir Osmanlı Devleti. Yabancı mallar tercih edilir olmuş ve Osmanlının parası da kademe kademe yurtdışına kaçmıştır.
 
O zamanki döneme baktığımızda Osmanlı mamül mal ithal eder, hammadde ve gıda ihraç ediyordu. Yani koloni gibi bir hal almıştı. Cumhuriyet ile beraber ve ilerleyen yıllarda bu tam tersine dönmüş, Türkiye Cumhuriyeti mamul mal ihraç eder olmuştur. İhracat fazlası vermeye başlamıştır. Buna daha sonra bir yazımızda değineceğiz. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin de mali sistemi yabancıların eline geçmiştir. Şöyle ki Osmanlı yabancıların iznini almadan vergi koyamıyordu. Kısacası Osmanlı Devleti, Mısır'ın elden gitmesi ve Çarlık Rusya'sı ile olan sorunlardan dolayı İngiltere'ye iktisadi açıdan teslim olmuş, diğer devletlerde tepesine binmiştir. Bir kayda göre tiftik merkezi olan Ankara havalisinde bulunan bine yakın tiftik yünü üreten atölyeden belli bir süre sonra beş tane kalmış, gerisi kapanmıştır. Felakete bakar mısınız. Tarihte herhalde böyle bir garabet pek yoktur. Mesela bir örnek daha verelim: İstanbul'da bulunan kumaşçı esnafının 2750, havsız kadife üreten esnafında 350 atölyesi varken bu sayı 1868 yılında 25 tane kalmıştır. 30 yıl içinde yok edilmişler.
 
Tarih ne teşekkür eder, ne de nankörlük yapar. Duygularından arınmıştır. Bütün iş günahları ve sevapları kaydetmekten ibarettir. Sevaplar ağır basarsa kurtulur, günahlar ağır basarsa batarsınız. Tarihe numara yapmaya yeltenmek, siste değnekle delik açmaya benzer. Sonunda dibe vurusunuz. Fertlerde olduğu gibi devletlerinde bir haysiyeti vardır. O hattın gerisine düşüldü mü ne şeref kalır ne haysiyet. Bu nedenle herkesin Osmanlının o dönemini incelemesi gerekir. Bugün zorluklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği için bu şart. Yoksa çocuklarımıza Osmanlı Devleti'nin tarihi diye sırf kazandığı savaşları tarih diye anlatmak masal bile olmaz. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurmada önce Şubat 1923'te İzmir'de bir iktisat kongresi düzenledi. Hatalar neler, sevaplar neler, geleceği nasıl şekillendiririzi ortaya koymaya çalıştı. Tüm ülkeden iş kollarında ve halktan kişiler topladı. Bunu daha önce yazmıştım. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk her daim, savaş sırasında ve barış sırasında, Lozan'da hep yabancılara kapitilasyonlar kaldırılacak diye ısrar etmiştir. Çünkü kötülüğü görmüş ve o kötülüğü yok etmek istemiştir. İlkesi tam bağımsızlıktır. Henry Ford'un bir lafı:  Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görürsünüz.
 
Baltalimanı Antlaşması'nın arkasından 1839 yılında da Tanzimat Fermanı yayınlanmıştır. Bu konuyu da ileride değineceğiz. Kısacası görülen kötülük bellidir. İşte geleceğimiz için bu yanlışları yapmamalı ve yaptırmamalıyız. Yoksa ülke elden gider. Bu kutsal topraklarda yaşamımızı sürdürürken bazen geriye dönüp bakmamız gerekiyor. Bunu da her daim çocuklarımıza anlatmamız gerekiyor. Uğradığımız felaketin ne kadar büyük olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ne kadar sağlam temeller üstüne kurulu olduğunu.
Saygılarımla...
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.