Sernur Yassıkaya
Köşe Yazarı
Sernur Yassıkaya
 

MÜBAREK RAMAZANA FARKLI BİR BAKIŞ

“Dua, bir sırrı ubudiyettir” manası da buna benzer bir temele dayanır. İhtiyacının farkına varan, ister. Bunu da, o ihtiyacı giderebilecek güçte, kudrette olandan talep eder. İşte Dua eden adeta ”Ben her şeyi ancak Allah’ı yaratabileceğine inanıyorum ve O’ndan istiyorum.” manasını fiilen ortaya koymaktadır. Birisi var ki, onun hatırat-ı kalbini bilir ve her arzusuna cevap verebilir. Evet, dua etmek, kulluğun çok güzel bir ifadesidir.   Fakat bizler her zaman bu manalarla yaşayamayız. Hz.Ömer’in “Ey Allah’ın Resulü, senin yanındayken idrakim çok açık, ancak ayrılınca her şey değişiyor, ben münafık mıyım” mealindeki feryadı bunun ifadesidir. Gaflet arız olur, sebepler, iktiran, nefsimiz ve şeytan bizi aldatır. Nimetlerle iç içe olduğumuz halde onları Vereni düşünemeyiz; onlara şiddetli ihtiyacımızı tam hissetmeyip, anlatılan tefekkürleri yapamaz, belki de farkına bile varamayabiliriz.   Gelirimizi, Karun gibi, kendi gayret ve zekâmıza verebilir; kaza ve beladan aklımız ve teknoloji sayesinde kurtulduğumuzu vehmedebiliriz. Hastalıklarla, ilaçların, tıbbın gücüyle mücadele ettiğimizi sanabilir, aldanabilir; hatta şirke girebiliriz. Bütün dünyevî işlerinde Rabb-i Rahimi hiç hatırına getiremeyen; şirk bataklığında boğulan fakat saadet içinde olduğunu var sayan; çamuru, misk’ü amber telakki edebilen çok insan var. Allah hepimizi bu hallerden korusun.   Ben bu damla damla şirke götürebilen halden kurtulmak için, üst katlardaki dairesine zaman zaman merdiven ışıklarını açmadan, göz ve ışık nimetini tam anlamak için karanlıkta çıkan;   Her an, her şeyi kaydedilen bir varlık olduğunu hiç unutmamak için oturma odasına bozuk bir kamera takarak üstüne “Meleklerin, kalbimizdeki hatıratı bile çektiği kameradır” diye yazan;   Sofrasına, Nimet vereni hiç unutmamak için, üzerinde “Zikir, fikir, şükür vazifeni unutma” diye yazan küçük bir levha yerleştiren bir mü’mini, bazı arkadaşların gülerek karşılaması gibi değerlendirmeyip; ünsiyetlerden kurtulup, her an, merhametiyle bize lütuflarda bulunan Rahman ve Rahim olan Rabbimizi tam algılama gayreti içinde görerek tebrik ettim; ayni şeyleri tatbike karar verdim.   Yaratılış gayesi olan bu mana için, her şeyin yapılmasını uygun bulurum. Çünkü “Dünyalar kadar bir mülkü kazanmak kaybetmek davası” tamamen Yaratıcımızı, Rezzakımızı, Şifa Verenimizi tam idrak etme, bilme manasına, doğru dürüst bir kulluğa bağlıdır…   Her tedbire ve gayrete rağmen adaletli bir maişet dağılımı olmayan toplum hayatı bile Orucun terbiyesi ve kazandırdığı idrakle tekrar düzene girme fırsatı bulur. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen, realiteyi hiç anlayamayacak perişan Kraliçeler (!) yerine sıradan görünen, fakat halis ve melek gibi olan, etrafını tam anlayıp her şeyi doğru algılayan Melikler toplumu, sosyal hayatı cennete çevirir.   Hac dönüşü, daha uçaktan iner inmez intibak edemez, insanların normal giyinişlerinden, çevrenin tabiî halinden bile rahatsız olur, kendinizi günah işliyor gibi hissedersiniz. Bir Kimya Dr. arkadaşım askere gidince, bir müddet komutanlarına ‘Hocam’ diye hitabetmiş; Üniversitedeki ağız alışkanlığını bir süre değiştirememiş. Daha sonra dönünce de okulda bir müddet üniversitedeki Doçent Ve Profesörlere ‘Komutanım’ diye hitap etmekten kurtulamamıştı. Benim de Ramazan sonrası, bir müddet, bir şeyler yerken ve içerken elim ayağım titreyiverir. Oruçlu olduğumu sanıp, birden heyecan ve korkuyla karışık bir tereddüt geçiririm.   İşte Ramazan, acz ve fakrı anlamayı; nimetlerle doğru muhatap oluşu, kullukta oluşan Yakîni, eğer refleks haline getirebilirse kazancımızın ÖLÇÜSÜ bile olamaz. İnşallah bu müspet şartlı refleksler hepimizde oluşur.   Bütün bu yapılanların neticesi, mükafatı; dostlarla ebedi kalınacak, altından nehirler akan, hurilerle tezyin edilmiş, akl-ı beşere hutûr etmemiş, bir saati bin senelik dünya saltanatına bedel bir cennet ve böyle bir cennetin dahi bin senesi bir saat müşahedesine mukabil olmayan Cemâlullah; kısacası, ifadesi gayr-i mümkün bir Dar-ı Saâdettir.   Cenab-ı Hak, Orucu ve bütün ibadetleri hakkıyla idrak edip gerçekleştirenlerden eylesin. Amin.
Ekleme Tarihi: 14 Mayıs 2019 - Salı
Sernur Yassıkaya

MÜBAREK RAMAZANA FARKLI BİR BAKIŞ

“Dua, bir sırrı ubudiyettir” manası da buna benzer bir temele dayanır. İhtiyacının farkına varan, ister. Bunu da, o ihtiyacı giderebilecek güçte, kudrette olandan talep eder. İşte Dua eden adeta ”Ben her şeyi ancak Allah’ı yaratabileceğine inanıyorum ve O’ndan istiyorum.” manasını fiilen ortaya koymaktadır. Birisi var ki, onun hatırat-ı kalbini bilir ve her arzusuna cevap verebilir. Evet, dua etmek, kulluğun çok güzel bir ifadesidir.
 
Fakat bizler her zaman bu manalarla yaşayamayız. Hz.Ömer’in “Ey Allah’ın Resulü, senin yanındayken idrakim çok açık, ancak ayrılınca her şey değişiyor, ben münafık mıyım” mealindeki feryadı bunun ifadesidir. Gaflet arız olur, sebepler, iktiran, nefsimiz ve şeytan bizi aldatır. Nimetlerle iç içe olduğumuz halde onları Vereni düşünemeyiz; onlara şiddetli ihtiyacımızı tam hissetmeyip, anlatılan tefekkürleri yapamaz, belki de farkına bile varamayabiliriz.
 
Gelirimizi, Karun gibi, kendi gayret ve zekâmıza verebilir; kaza ve beladan aklımız ve teknoloji sayesinde kurtulduğumuzu vehmedebiliriz. Hastalıklarla, ilaçların, tıbbın gücüyle mücadele ettiğimizi sanabilir, aldanabilir; hatta şirke girebiliriz. Bütün dünyevî işlerinde Rabb-i Rahimi hiç hatırına getiremeyen; şirk bataklığında boğulan fakat saadet içinde olduğunu var sayan; çamuru, misk’ü amber telakki edebilen çok insan var. Allah hepimizi bu hallerden korusun.
 
Ben bu damla damla şirke götürebilen halden kurtulmak için, üst katlardaki dairesine zaman zaman merdiven ışıklarını açmadan, göz ve ışık nimetini tam anlamak için karanlıkta çıkan;
 
Her an, her şeyi kaydedilen bir varlık olduğunu hiç unutmamak için oturma odasına bozuk bir kamera takarak üstüne “Meleklerin, kalbimizdeki hatıratı bile çektiği kameradır” diye yazan;
 
Sofrasına, Nimet vereni hiç unutmamak için, üzerinde “Zikir, fikir, şükür vazifeni unutma” diye yazan küçük bir levha yerleştiren bir mü’mini, bazı arkadaşların gülerek karşılaması gibi değerlendirmeyip; ünsiyetlerden kurtulup, her an, merhametiyle bize lütuflarda bulunan Rahman ve Rahim olan Rabbimizi tam algılama gayreti içinde görerek tebrik ettim; ayni şeyleri tatbike karar verdim.
 
Yaratılış gayesi olan bu mana için, her şeyin yapılmasını uygun bulurum. Çünkü “Dünyalar kadar bir mülkü kazanmak kaybetmek davası” tamamen Yaratıcımızı, Rezzakımızı, Şifa Verenimizi tam idrak etme, bilme manasına, doğru dürüst bir kulluğa bağlıdır…
 
Her tedbire ve gayrete rağmen adaletli bir maişet dağılımı olmayan toplum hayatı bile Orucun terbiyesi ve kazandırdığı idrakle tekrar düzene girme fırsatı bulur. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen, realiteyi hiç anlayamayacak perişan Kraliçeler (!) yerine sıradan görünen, fakat halis ve melek gibi olan, etrafını tam anlayıp her şeyi doğru algılayan Melikler toplumu, sosyal hayatı cennete çevirir.
 
Hac dönüşü, daha uçaktan iner inmez intibak edemez, insanların normal giyinişlerinden, çevrenin tabiî halinden bile rahatsız olur, kendinizi günah işliyor gibi hissedersiniz. Bir Kimya Dr. arkadaşım askere gidince, bir müddet komutanlarına ‘Hocam’ diye hitabetmiş; Üniversitedeki ağız alışkanlığını bir süre değiştirememiş. Daha sonra dönünce de okulda bir müddet üniversitedeki Doçent Ve Profesörlere ‘Komutanım’ diye hitap etmekten kurtulamamıştı. Benim de Ramazan sonrası, bir müddet, bir şeyler yerken ve içerken elim ayağım titreyiverir. Oruçlu olduğumu sanıp, birden heyecan ve korkuyla karışık bir tereddüt geçiririm.
 
İşte Ramazan, acz ve fakrı anlamayı; nimetlerle doğru muhatap oluşu, kullukta oluşan Yakîni, eğer refleks haline getirebilirse kazancımızın ÖLÇÜSÜ bile olamaz. İnşallah bu müspet şartlı refleksler hepimizde oluşur.
 
Bütün bu yapılanların neticesi, mükafatı; dostlarla ebedi kalınacak, altından nehirler akan, hurilerle tezyin edilmiş, akl-ı beşere hutûr etmemiş, bir saati bin senelik dünya saltanatına bedel bir cennet ve böyle bir cennetin dahi bin senesi bir saat müşahedesine mukabil olmayan Cemâlullah; kısacası, ifadesi gayr-i mümkün bir Dar-ı Saâdettir.
 
Cenab-ı Hak, Orucu ve bütün ibadetleri hakkıyla idrak edip gerçekleştirenlerden eylesin. Amin.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.