Ayşe  Yıldız
Köşe Yazarı
Ayşe Yıldız
 

ÜTOPYA DÜNYASINDA "HER ŞEY ÇOK GÜZEL"

"Zevkin en hoşu, ruhun bilen yanının zevkidir ve bu yanı ağır basan insan en tatlı hayatı yaşar." Platon'un Devlet kitabındaki bu sözü ile bilmenin önemine dikkat çekerek, gelelim asıl konumuza. KAFASINI KUMA GÖMEN DEVE KUŞU, ETRAFINDA OLUP BİTENİ GÖRÜR MÜ? Halktan yalıtılmış şekilde yaşayan insanlar, zamanla duyarsızlaşır. Bu insanlar bir süre sonra, halkın yaşadığı sorunlardan da haberdar olmadığı için ve sadece kendi yaşadığı lüks ortamdan başka bir şey göremedikleri için "Her şey çok güzel" nükteleri eşliğinde kurdukları ütopyalarında, taktıkları at gözlükleri ile mutlu mesut yaşarlar. Sizin hiçbir şeyi görmemeniz, haklın yaşadığı acı gerçeği değiştirmez... *** Romantik akıma bağlı Fransız şair Victor Marie Hugo der ki; "Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz." Birilerine o lüks yaşamları sağlayan halk, kendi gücünün farkına varırsa; yapılan üç kuruşluk yardımı da kendine layık görmeyecektir. Ne yazık ki dogma etkisinden kurtulamayan, sorgulamayı bilmeyen halk, kendi yarattığı otoritenin kölesi olmaya devam edecektir...  NEDİR BU OTORİTE? KORKULACAK BİR ŞEY MİDİR? Gerçek şu ki; asıl otorite haklın kendisidir. Lakin; halk bunun ne kadar farkında? Halk kendi gücünün ne kadar farkında? Otorite, kurumsallaşmış ve yönetilenler tarafından benimsenen bir yönetim şekli olarak bilinir. Fakat; otorite de kendi içinde farklılıklar gösterir. Bunlar; Geleneksel otorite: Burada liderin yönetimi kişisel ve keyfidir. Otoriteyi elinde bulunduranların kutsal olduklarına inanılır. Geleneksel otoriteyi elinde bulunduran kişi bir üst değil, bir efendidir ve dolayısıyla bu sistemde kanunlara değil, efendilere itaat edilir. Onun idari görevlileri resmi görevliler olmayıp kişisel hizmetçilerdir. Efendilerin verdiği emirlerin meşruluğu ise bunların geleneklere uygun olmasına bağlıdır. Rasyonel-hukuki otorite: Burada liderlerin otoriteleri, akılcı esaslara göre oluşturulmuş kanunlara dayanır. Bu otorite tipinde halk, karizmatik ya da geleneksel liderlerin etkisiyle değil, kanunların üstünlüğüne inandıkları için itaat ederler ve liderler/bürokratlar güçlerini kanunların sınırları içinde uygularlar. Bu otoritenin hakim olduğu en tipik örgüt biçimi bürokrasidir. Rasyonel-hukuki otoriteyi temel alan toplumlarda liderler halkın hizmetkarı olarak görülür. Rasyonel-hukuki otoritede bireyler liderlere değil, kurallara itaat ederler. Karizmatik otorite: Bir kişinin kutsallığına, kahramanlık gücüne ya da örnek alınacak niteliklerine dayanır. Karizmatik liderlere tam bir teslimiyet içinde bağlanılır. Bu kişisel otorite, geleneklere tamamen karşıt doğrultuda gelişebilir. Önemli olan liderin sihir, kahramanlık veya diğer olağanüstü yetenekleri ile karizmaya sahip olduğu hakkında bir inanç uyandırmasıdır. Burada esas olan, karizmatik liderin olağanüstü nitelikleri bulunduğuna dair geniş halk kitlelerinin duymuş olduğu inançtır. Karizmatik liderlerin ortaya çıkmasında toplumsal koşullar son derece önemlidir. Özellikle toplumsal krizlerin ve umutsuzlukların artmış olduğu dönemlerde insanlar kendi kurtarıcılarını kendileri yaratmaktadırlar. Karizmatik önderler, memurlarını uzmanlık bilgilerine veya sosyal statülerine göre değil, kendilerine bağlılık derecesine göre seçerler. Hal böyle iken; akıllara şu soru gelmiyor mu? Biz ülke olarak nasıl bir otorite sistemi ile yönetiliyoruz? Şundan eminiz ki; rasyonel-hukuki otorite ile yönetilmiyoruz.  Devlet denilen otorite;  düzeni sağlamak ve halkın her türlü refahını sağlamak için çalışır. Ancak bazı ülkeler de ise; halk var gücü ile çalışarak, otoriteyi besliyor. Ekonomik çıkarların  ön planda olduğu, kapitalist sistemin  hakim olduğu ülkelerde ne yazık ki otorite denilen makamlar çok zengin, halk ise yoksulluğa mahkum edilmiş ve adeta köleleştirilmiştir. İşin en acı tarafı ise; yoksulluğu "KADER" olarak kabul eden bir "İNANÇ" sisteminin oluşturulması ve bu inancı da halkın büyük çoğunluğunun kabul etmesi. Devletin en ufak yardımı ile ihya olan toplumlar ne zaman kendi gücünün farkına varır ve hakkını savunursa, otorite ancak o zaman, koltuğu kaptırmamak için var gücü ile gerçek görevini icra etme yolunda çalışır. "İdeal devlet yönetiminde devlet halkı değil, halk devleti yönetir," diyerek;  tüm okurlara esenlikler diliyorum.
Ekleme Tarihi: 23 Temmuz 2021 - Cuma
Ayşe  Yıldız

ÜTOPYA DÜNYASINDA "HER ŞEY ÇOK GÜZEL"

"Zevkin en hoşu, ruhun bilen yanının zevkidir ve bu yanı ağır basan insan en tatlı hayatı yaşar."
Platon'un
Devlet kitabındaki bu sözü ile bilmenin önemine dikkat çekerek, gelelim asıl konumuza.

KAFASINI KUMA GÖMEN DEVE KUŞU, ETRAFINDA OLUP BİTENİ GÖRÜR MÜ?

Halktan yalıtılmış şekilde yaşayan insanlar, zamanla duyarsızlaşır. Bu insanlar bir süre sonra, halkın yaşadığı sorunlardan da haberdar olmadığı için ve sadece kendi yaşadığı lüks ortamdan başka bir şey göremedikleri için "Her şey çok güzel" nükteleri eşliğinde kurdukları ütopyalarında, taktıkları at gözlükleri ile mutlu mesut yaşarlar.

Sizin hiçbir şeyi görmemeniz, haklın yaşadığı acı gerçeği değiştirmez...

***

Romantik akıma bağlı Fransız şair Victor Marie Hugo der ki;

"Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz."

Birilerine o lüks yaşamları sağlayan halk, kendi gücünün farkına varırsa; yapılan üç kuruşluk yardımı da kendine layık görmeyecektir. Ne yazık ki dogma etkisinden kurtulamayan, sorgulamayı bilmeyen halk, kendi yarattığı otoritenin kölesi olmaya devam edecektir... 

NEDİR BU OTORİTE? KORKULACAK BİR ŞEY MİDİR?

Gerçek şu ki; asıl otorite haklın kendisidir. Lakin; halk bunun ne kadar farkında? Halk kendi gücünün ne kadar farkında?

Otorite, kurumsallaşmış ve yönetilenler tarafından benimsenen bir yönetim şekli olarak bilinir. Fakat; otorite de kendi içinde farklılıklar gösterir.

Bunlar;
Geleneksel otorite: Burada liderin yönetimi kişisel ve keyfidir. Otoriteyi elinde bulunduranların kutsal olduklarına inanılır. Geleneksel otoriteyi elinde bulunduran kişi bir üst değil, bir efendidir ve dolayısıyla bu sistemde kanunlara değil, efendilere itaat edilir. Onun idari görevlileri resmi görevliler olmayıp kişisel hizmetçilerdir. Efendilerin verdiği emirlerin meşruluğu ise bunların geleneklere uygun olmasına bağlıdır.

Rasyonel-hukuki otorite: Burada liderlerin otoriteleri, akılcı esaslara göre oluşturulmuş kanunlara dayanır. Bu otorite tipinde halk, karizmatik ya da geleneksel liderlerin etkisiyle değil, kanunların üstünlüğüne inandıkları için itaat ederler ve liderler/bürokratlar güçlerini kanunların sınırları içinde uygularlar. Bu otoritenin hakim olduğu en tipik örgüt biçimi bürokrasidir. Rasyonel-hukuki otoriteyi temel alan toplumlarda liderler halkın hizmetkarı olarak görülür. Rasyonel-hukuki otoritede bireyler liderlere değil, kurallara itaat ederler.

Karizmatik otorite: Bir kişinin kutsallığına, kahramanlık gücüne ya da örnek alınacak niteliklerine dayanır. Karizmatik liderlere tam bir teslimiyet içinde bağlanılır. Bu kişisel otorite, geleneklere tamamen karşıt doğrultuda gelişebilir. Önemli olan liderin sihir, kahramanlık veya diğer olağanüstü yetenekleri ile karizmaya sahip olduğu hakkında bir inanç uyandırmasıdır. Burada esas olan, karizmatik liderin olağanüstü nitelikleri bulunduğuna dair geniş halk kitlelerinin duymuş olduğu inançtır. Karizmatik liderlerin ortaya çıkmasında toplumsal koşullar son derece önemlidir. Özellikle toplumsal krizlerin ve umutsuzlukların artmış olduğu dönemlerde insanlar kendi kurtarıcılarını kendileri yaratmaktadırlar. Karizmatik önderler, memurlarını uzmanlık bilgilerine veya sosyal statülerine göre değil, kendilerine bağlılık derecesine göre seçerler.

Hal böyle iken; akıllara şu soru gelmiyor mu?
Biz ülke olarak nasıl bir otorite sistemi ile yönetiliyoruz?

Şundan eminiz ki; rasyonel-hukuki otorite ile yönetilmiyoruz. 

Devlet denilen otorite;  düzeni sağlamak ve halkın her türlü refahını sağlamak için çalışır. Ancak bazı ülkeler de ise; halk var gücü ile çalışarak, otoriteyi besliyor. Ekonomik çıkarların  ön planda olduğu, kapitalist sistemin  hakim olduğu ülkelerde ne yazık ki otorite denilen makamlar çok zengin, halk ise yoksulluğa mahkum edilmiş ve adeta köleleştirilmiştir.
İşin en acı tarafı ise; yoksulluğu "KADER" olarak kabul eden bir "İNANÇ" sisteminin oluşturulması ve bu inancı da halkın büyük çoğunluğunun kabul etmesi.

Devletin en ufak yardımı ile ihya olan toplumlar ne zaman kendi gücünün farkına varır ve hakkını savunursa, otorite ancak o zaman, koltuğu kaptırmamak için var gücü ile gerçek görevini icra etme yolunda çalışır.

"İdeal devlet yönetiminde devlet halkı değil, halk devleti yönetir," diyerek;  tüm okurlara esenlikler diliyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.