Bülent Orakoğlu
Köşe Yazarı
Bülent Orakoğlu
 

DÜŞÜNCENİN DUVARINI YIKABİLECEK MİYİZ?

Ülkemizin tarihsel, toplumsal, ekonomik ve siyasi evrelerini hangi mantık denkleminin içine oturtursanız oturtun, sonucunun bugün böyle olmamasını görürsünüz. 21. yüzyılda yaşayan 80 Milyonluk bir ülkede; Tarih tecrübesinden geçmiş, nitelikli elemanı her alanda ve her düzeyde yetiştirebilmiş bir toplumda, Böylesi kıyı, doğa güzellikleri olan, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları bulunan ve uzun kıyıları olan bir ülke de yaşıyoruz. Adımız da TÜRKİYE CUMHURİYETİ. Bugün vardığımız sonuç, en hafif tanımıyla “düşündürücüdür”. Tarih bir gün bizlere bin dokuz yüzlü yılların sorumluluğunu, iki binli yıllarda ülkemizde yaşayan yeni kuşaklara mutlaka dönecek ve soracaktır. Komşumuz Yunanistan olmak üzere, kendimizle kıyaslanabilecek bütün ülkeleri bir bakın, 10 bin doların üzerinde bir yıllık ortalama geliri olduğu halde, bugün biz bu doların kat ve kat altında kaldığımızı sorgulamayacak mıyız? Başka ülkelerden en az beş altı kat daha geride kalmayı, iktidarlara “siz bunu nasıl kabullendiniz?” demeyecek miyiz? Kişi başına enerji tüketimimiz, Proteinli gıda beslenmemiz, Telefon, televizyon, internet, ulaşım, sağlık, sayımız neden bütün Kuzey Akdeniz ve Avrupa ülkelerinden daha çok gerideyiz! Tarihi geçmişi, geleneği olan, bize benzer bütün toplum ve ülkeler, bir belirli düzen kurabilmiş, süreklilik sağlayabilmiş, kendi aralarında geçinmesini daha düzeyli yapıyorken; Kendi içlerinde birbirlerini tahammül etmesini öğrenmişken; Biz neden birbirimizi yok etmekten, kahretmekten bahsediyoruz? Tarihin bize emanet ettiği doğal güzellikleri, bir İstanbul mucizesine kapılıp, biz hangi hakla hizmet ediyoruz? Bilesiniz ki bu halka, bu millete perişan ediyor ve çirkinleştiriyorsunuz. Bu soruların yanıtı, itiraf edelim ki; yoktur. Ne emperyalizmin sömürüsü, ne müteahhit karlılığının pervasızlığı karşısında yönetimlerin çaresizliği, Ne Anadolu insanımızın son yıllarda fukaralığa itilmesi, ne de sermaye eksikliği bizim için mazeret olabilir. Kaldı ki, bir konuya eğer mazeret sıralayarak girmekteyseniz, başarılı olmaktan peşinen vazgeçtiniz demektir. Türkiye’miz kendi tarihsel ve toplumsal mantığını yeniden kurmak, kendi işlevini yeniden değerlendirmek, zorunluluklarını ve olanaklarını yeniden tartmak ve kendine yeni bir ufuk açmak durumundadır. Bunun ilk adımı, her düzey de sosyal demokrasi kavramını ve cumhuriyetimizin ilkelerini, Atatürk devrimlerini yaşatmaktan geçmektedir. Hem bir takım somut yetersizlikleri göz ardı etmemek, hem de bunlar karşısın da komplekse ve umutsuzluğa kapılmamaktır. Kısacası, biraz düşünebilmek, biraz da cesur olmaktır. Sorun bura da… Geleceğe uzanan yolda ülkemiz, kendi “maddi ve manevi birikimi” ile ulaşmış bulunduğu düzey arasında yer alan uçurumun nedenlerini, çok ciddi biçimde değerlendirmek durumundayız. Toplumsal ve ekonomik gelişmede elbette ütopyacı ve mucizevi çözümlere yer olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak, kendimizi bir mantık düzeyinde kıyaslayabileceğimiz birçok ülke arasında ve her konuda en üst düzeydeki ülkeler arasında yer alabilmek bizim asli görev anlayışımız olmalıdır. Bu düşüncenin duvarını elbet bir gün mutlaka yıkacak, sosyal demokrasi ve hukuk sistemi ile ekonomik dengeleri cumhuriyetin temel ilkelerini yaşayacağımız günler, aylar ve yıllar gelecektir. İşte o zaman güneş ufuktan yeniden doğacaktır. Esen kalınız efendim.
Ekleme Tarihi: 10 Şubat 2020 - Pazartesi
Bülent Orakoğlu

DÜŞÜNCENİN DUVARINI YIKABİLECEK MİYİZ?

Ülkemizin tarihsel, toplumsal, ekonomik ve siyasi evrelerini hangi mantık denkleminin içine oturtursanız oturtun, sonucunun bugün böyle olmamasını görürsünüz.

21. yüzyılda yaşayan 80 Milyonluk bir ülkede;

Tarih tecrübesinden geçmiş, nitelikli elemanı her alanda ve her düzeyde yetiştirebilmiş bir toplumda,

Böylesi kıyı, doğa güzellikleri olan, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları bulunan ve uzun kıyıları olan bir ülke de yaşıyoruz. Adımız da TÜRKİYE CUMHURİYETİ.

Bugün vardığımız sonuç, en hafif tanımıyla “düşündürücüdür”.

Tarih bir gün bizlere bin dokuz yüzlü yılların sorumluluğunu, iki binli yıllarda ülkemizde yaşayan yeni kuşaklara mutlaka dönecek ve soracaktır.

Komşumuz Yunanistan olmak üzere, kendimizle kıyaslanabilecek bütün ülkeleri bir bakın, 10 bin doların üzerinde bir yıllık ortalama geliri olduğu halde, bugün biz bu doların kat ve kat altında kaldığımızı sorgulamayacak mıyız?

Başka ülkelerden en az beş altı kat daha geride kalmayı, iktidarlara “siz bunu nasıl kabullendiniz?” demeyecek miyiz?

Kişi başına enerji tüketimimiz,

Proteinli gıda beslenmemiz,

Telefon, televizyon, internet, ulaşım, sağlık, sayımız neden bütün Kuzey Akdeniz ve Avrupa ülkelerinden daha çok gerideyiz!

Tarihi geçmişi, geleneği olan, bize benzer bütün toplum ve ülkeler, bir belirli düzen kurabilmiş, süreklilik sağlayabilmiş, kendi aralarında geçinmesini daha düzeyli yapıyorken;

Kendi içlerinde birbirlerini tahammül etmesini öğrenmişken;

Biz neden birbirimizi yok etmekten, kahretmekten bahsediyoruz?

Tarihin bize emanet ettiği doğal güzellikleri, bir İstanbul mucizesine kapılıp, biz hangi hakla hizmet ediyoruz?

Bilesiniz ki bu halka, bu millete perişan ediyor ve çirkinleştiriyorsunuz.

Bu soruların yanıtı, itiraf edelim ki; yoktur.

Ne emperyalizmin sömürüsü, ne müteahhit karlılığının pervasızlığı karşısında yönetimlerin çaresizliği,

Ne Anadolu insanımızın son yıllarda fukaralığa itilmesi, ne de sermaye eksikliği bizim için mazeret olabilir.

Kaldı ki, bir konuya eğer mazeret sıralayarak girmekteyseniz, başarılı olmaktan peşinen vazgeçtiniz demektir.

Türkiye’miz kendi tarihsel ve toplumsal mantığını yeniden kurmak, kendi işlevini yeniden değerlendirmek, zorunluluklarını ve olanaklarını yeniden tartmak ve kendine yeni bir ufuk açmak durumundadır.

Bunun ilk adımı, her düzey de sosyal demokrasi kavramını ve cumhuriyetimizin ilkelerini, Atatürk devrimlerini yaşatmaktan geçmektedir.

Hem bir takım somut yetersizlikleri göz ardı etmemek, hem de bunlar karşısın da komplekse ve umutsuzluğa kapılmamaktır.

Kısacası, biraz düşünebilmek, biraz da cesur olmaktır.

Sorun bura da…

Geleceğe uzanan yolda ülkemiz, kendi “maddi ve manevi birikimi” ile ulaşmış bulunduğu düzey arasında yer alan uçurumun nedenlerini, çok ciddi biçimde değerlendirmek durumundayız.

Toplumsal ve ekonomik gelişmede elbette ütopyacı ve mucizevi çözümlere yer olmadığını hepimiz biliyoruz.

Ancak, kendimizi bir mantık düzeyinde kıyaslayabileceğimiz birçok ülke arasında ve her konuda en üst düzeydeki ülkeler arasında yer alabilmek bizim asli görev anlayışımız olmalıdır.

Bu düşüncenin duvarını elbet bir gün mutlaka yıkacak, sosyal demokrasi ve hukuk sistemi ile ekonomik dengeleri cumhuriyetin temel ilkelerini yaşayacağımız günler, aylar ve yıllar gelecektir.

İşte o zaman güneş ufuktan yeniden doğacaktır.

Esen kalınız efendim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.