Bülent Orakoğlu
Köşe Yazarı
Bülent Orakoğlu
 

KÖPRÜ ÜSTÜN DE YAŞIYORUZ SANKİ

Düşünüyorum da; Halk olarak, Millet olarak, Köprü üstünde yaşıyor muşuz gibi geliyor bana sanki. Hem de köprünün üstündeyken her adım atışımızda sallanan bu köprünün sonu hüsran gibi geliyor. İzlenimi doğuyor kanımca. Bu köprünün korkuluklarını hiç mi hiç güvenemiyorum. Sanki çürük tahtalardan oluşturulmuş bir görünüme sahip bu köprü. İnsan bu köprüden düştü düşecekmiş hissiyatına varıyor. Köprünün zeminindeki deliklerden, kenarındaki korkuluklardan hiç mi hiç güven duygusuna sahip olamıyorum. Önüme çıkacak, gözümün kesmediği akıntılardan, karanlıktaki uğultulardan, bilinmeyen uçurumlardan korkar durumdayız. Bulanık sel sularının gürültüsü geldikçe aklıma, bu köprünün üstün de durmak bile istemiyorum. İşin kötüsü de inanın, insanlarımızın da, bu köprünün üstünden gelip geçmek akıllarından bile gelmiyor. Toplumumuzun bazı kesimleri sürüklenerek köprünün üstüne getirildik şimdi. Yaşadığımız bu günlerin ÜRETİM ve ÜLEŞİM ilişkilerinde; Dünya egemenlerinin oluşturduğu karşı koymaya başaramadığımız bir dalga güruhu çekip götürmekte bizlere bu köprü üzerine. Aramızdan birçoğumuz göremediler geleceğimiz ile ilgili yaşantımıza. Bilemedik köprüye neden getirildiğimize. Kendi seçimi, kendi irade ve istenciyle yaşadığının sanısıyla bu köprü üzerinde yürürken, arkasından itekleyenleri küçük çıkarlar uzatarak, kendilerini bir yerlere çağıranları hesaba hiç mi hiç katamadık. Köprünün bir ucunda kapkara bir ORTAÇAĞ çıktı karşımıza. Orada yaşayanlar, içinde bulundukları karanlığın ayrımında olamadılar. Sanki kendilerini TANRISAL BİR SINAVA hazırlamış gibi, birer yaratık görüyorlar bu ülkede. Sormadan, Sorgulamadan, İyi etüt etmeden, Yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bu tip insanlara göre dünyanın başı ve sonu bellidir diyorum. Bu emareler önceden yazılmış çizilmiş gibi o insanlara taahhüt edilmiş sanki. Bunun için ORTAÇAĞ toprağının egemeni de korkudur tarihsel gelişmelerde. Nedir bu korku? Tanrı korkusu olmuş. Cehennem korkusu olmuş. Patron korkusu olmuş. İmam korkusu olmuş. Ceberrut baba korkusu olmuş. Hal bu ki; Cumhuriyet kurulduktan sonra bu korku düzeneği böyle miydi? Bundan Atmış, Yetmiş yıl önceki yaşamda toplumca yürümekte olduğumuz bu yol; Aydınlığa giden yol değil miydi? Nefrete karşı sevgiyi aşılayan yol değil miydi? Korkuya karşı gülmeyi öğreten yol değil miydi? Eğitim Devrimiyle, eğitim LİYAKAT haline getirilmemiş miydi? Eğitim istihdam olmuştu. Eğitim ilke olmuştu. Eğitim bilgi, birikim, teknoloji olmuştu. Eğitim adalet, hukuk ve hak olmuştu. Eğitim dürüstlükle milletin gönlünde TAHT kurmuştu. Şimdi ne mi oldu? Bu köprünün üstünde durmak istemiyorum diyenlerimiz varken, Yenilikten, değişimden, özgürlüklerden yanayız diyenlerimiz varken, Dünyanın egemenleri ve işbirlikçilerinin bize sundukları ortaçağ seçeneğine karşı gülmeceden, yaşamın sürekli değişiminden yana olanlara çok iş düşüyor.  Yaşadığımız Köprünün Üstünde. Bir şairimiz de şöyle sesleniyor bizlere; “Uçun hayallerim, Yükselin altın kanatlarla, Gidin oturun tatlı rüzgarların, Taze toprak kokusu taşıdığı, Anadolu Bayırlarına. Tepelerine, Ovalarına. Ahhh… Güzel ülkem benim… Kayıp ülkem benim… Doğru değil mi? Esen kalın efendim.  
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2019 - Pazartesi
Bülent Orakoğlu

KÖPRÜ ÜSTÜN DE YAŞIYORUZ SANKİ

Düşünüyorum da;
Halk olarak, Millet olarak,
Köprü üstünde yaşıyor muşuz gibi geliyor bana sanki.
Hem de köprünün üstündeyken her adım atışımızda sallanan bu köprünün sonu hüsran gibi geliyor. İzlenimi doğuyor kanımca.
Bu köprünün korkuluklarını hiç mi hiç güvenemiyorum.
Sanki çürük tahtalardan oluşturulmuş bir görünüme sahip bu köprü.
İnsan bu köprüden düştü düşecekmiş hissiyatına varıyor.
Köprünün zeminindeki deliklerden, kenarındaki korkuluklardan hiç mi hiç güven duygusuna sahip olamıyorum.
Önüme çıkacak, gözümün kesmediği akıntılardan, karanlıktaki uğultulardan, bilinmeyen uçurumlardan korkar durumdayız.
Bulanık sel sularının gürültüsü geldikçe aklıma, bu köprünün üstün de durmak bile istemiyorum.
İşin kötüsü de inanın, insanlarımızın da, bu köprünün üstünden gelip geçmek akıllarından bile gelmiyor.
Toplumumuzun bazı kesimleri sürüklenerek köprünün üstüne getirildik şimdi.
Yaşadığımız bu günlerin ÜRETİM ve ÜLEŞİM ilişkilerinde;
Dünya egemenlerinin oluşturduğu karşı koymaya başaramadığımız bir dalga güruhu çekip götürmekte bizlere bu köprü üzerine.
Aramızdan birçoğumuz göremediler geleceğimiz ile ilgili yaşantımıza.
Bilemedik köprüye neden getirildiğimize.
Kendi seçimi, kendi irade ve istenciyle yaşadığının sanısıyla bu köprü üzerinde yürürken, arkasından itekleyenleri küçük çıkarlar uzatarak, kendilerini bir yerlere çağıranları hesaba hiç mi hiç katamadık.
Köprünün bir ucunda kapkara bir ORTAÇAĞ çıktı karşımıza.
Orada yaşayanlar, içinde bulundukları karanlığın ayrımında olamadılar.
Sanki kendilerini TANRISAL BİR SINAVA hazırlamış gibi, birer yaratık görüyorlar bu ülkede.
Sormadan,
Sorgulamadan,
İyi etüt etmeden,
Yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Bu tip insanlara göre dünyanın başı ve sonu bellidir diyorum.
Bu emareler önceden yazılmış çizilmiş gibi o insanlara taahhüt edilmiş sanki.
Bunun için ORTAÇAĞ toprağının egemeni de korkudur tarihsel gelişmelerde.
Nedir bu korku?
Tanrı korkusu olmuş.
Cehennem korkusu olmuş.
Patron korkusu olmuş.
İmam korkusu olmuş.
Ceberrut baba korkusu olmuş.
Hal bu ki; Cumhuriyet kurulduktan sonra bu korku düzeneği böyle miydi?
Bundan Atmış, Yetmiş yıl önceki yaşamda toplumca yürümekte olduğumuz bu yol;
Aydınlığa giden yol değil miydi?
Nefrete karşı sevgiyi aşılayan yol değil miydi?
Korkuya karşı gülmeyi öğreten yol değil miydi?
Eğitim Devrimiyle, eğitim LİYAKAT haline getirilmemiş miydi?
Eğitim istihdam olmuştu.
Eğitim ilke olmuştu.
Eğitim bilgi, birikim, teknoloji olmuştu.
Eğitim adalet, hukuk ve hak olmuştu.
Eğitim dürüstlükle milletin gönlünde TAHT kurmuştu.
Şimdi ne mi oldu?
Bu köprünün üstünde durmak istemiyorum diyenlerimiz varken,
Yenilikten, değişimden, özgürlüklerden yanayız diyenlerimiz varken,
Dünyanın egemenleri ve işbirlikçilerinin bize sundukları ortaçağ seçeneğine karşı gülmeceden, yaşamın sürekli değişiminden yana olanlara çok iş düşüyor.
 Yaşadığımız Köprünün Üstünde.
Bir şairimiz de şöyle sesleniyor bizlere;
“Uçun hayallerim,
Yükselin altın kanatlarla,
Gidin oturun tatlı rüzgarların,
Taze toprak kokusu taşıdığı,
Anadolu Bayırlarına. Tepelerine, Ovalarına.
Ahhh… Güzel ülkem benim…
Kayıp ülkem benim…
Doğru değil mi?
Esen kalın efendim.
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.