Bülent Orakoğlu
Köşe Yazarı
Bülent Orakoğlu
 

YOZLAŞAN VE KURUYAN EĞİTİM ÇIKMAZIMIZ…

Eğitimi, bilimi, öğretmeni öğrenciyi sevebilmek ülkemizi sevmek değil de nedir? Bunların gelecek yıllarını düşünebilmek; Ülkemizin geleceğini, düşünmek değil midir? Eğitime, bilime, öğretmene, öğrenciye değer vermek; ülkemize değer vermektir. İstihdamla; İnsan gücü planlaması yaparak, ülkemizin geleceğini, öğrencilerimizin yaşamsal düzeyini planlamak bizim asli görevlerimiz arasında hatta başta olmalıdır. Peki; Bizi yönetenler bunların ne kadarını yapabiliyorlar? Daha da önemlisi; Bütün bu konular da bizi yönetenler olarak ne kadar samimiyiz? Ne kadar gerçekçiyiz? Bu gün ülke olarak “SÖZ ÇOK, İCRAAT YOK” dersek yanlış mı söylemiş oluyoruz? Bizi yönetenlere diyorum ki; Samimiyetiniz konusunda zerre kadar şüphemiz yok. Ama; Gerçekçilik konusunda biz öyle düşünmüyoruz. Hem anne babalar, hem de devlet olarak çocuklarımızı çok seviyoruz. Eğitimimize de değer veriyoruz. İşte o kadar. Orda kalıyoruz. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Lafla eğitim de, bilim de, yol almak mümkün değil diyorum. Çocuklarımıza ve eğitime iyilik olsun diye zarar verenlerin en başında bu gün hem aileler, hem de devletimize yönetenler geliyor. Nasıl mı dersiniz? Büyüklerimiz sahip olamadıkları meslekleri ya da kaçırdıkları treni çocuklarına dayatıyorlar. Devlet de; Öğrenciler üzerinde her birinin ayrı bir birey olduğunu düşünmeden; onların ilgi, yetenek, birikim ve hayallerini dikkate almadan, adeta öğrencilerimize bir KOBAY gibi sürekli olarak üzerlerinde yeni yeni sistemler deniyorlar. Eğitimci gözüyle bakıyorum da; Aslında NİYET iyi ama, sonuç FELAKET!!!... Bu gün geldiğimiz nokta bu değil mi? Ne yapmak, nasıl çözüm üretmek gerekiyor dersek? Her şeyden önce kanunun önemini kabul etmemiz, suyun başındaki kişilere işin ehline vermemiz; en önemlisi de eğitime, bilime, çocuğa, öğretmene İDEOLOJİK değil, PEDAGOJİK olarak bakmamız gerekiyor. Peki, biz bunu niye yapamıyoruz? Ya da özellikle yapmıyoruz? Çünkü; Eğitimin, bilimin, çocuklarımızın ve öğretmenin önemine yeterince değer vermiyor, iktidarların çıkarları doğrultusunda EMPERYALİST ve KAPİTALİST oyunlarla bir türlü çocuklarımızı seviyormuş gibi görünüyoruz. İşte bugünkü eğiti de sonuç ortada. Geliniz şimdi ne olur! Hiç kimse yine ardı sıra rakamlar sıralayıp, dünden bugüne nelerin yapıldığını anlatmasın. Devletimizi yönetenlerin; çocuklarımızı, öğretmenlerimizi ne kadar çok sevdiklerini, değer verdiklerini, onların bu ülkenin geleceği olduğunu söylemesinler bize. Asıl konuşulması gereken, asıl uygulamaya sokulması gereken; Yapılanlardan, yapılmakta olanlardan çok, yapılmayanları düşünmek gerekir. Cumhuriyet tarihimiz boyunca; Göreve gelen her hükümet, eğitim konumuza mutlaka önemsemiştir. Hatta eğitim bütçesini fazlasıyla ayırmıştır. Sonuçta gele gele onun ötesine geçememiştir. Eğitimimizde hamle yapmak demek, Ayrılan bütçeyle, yeni yeni yapılan binalarla, öğretmen ve öğrenci sayılarıyla hep sınırlı kalmıştır. Biz bu durum karşısında, işin özünü kaçırdık diye bilir miyim? Şayet bu durum böyle olmasaydı; Devletimizi yönetirken en önemli ortak özellikleri akıllarının ucundan MİLLİ EĞİTİM BAKANI olmayı zerre kadar akıllarından geçirmedikleri için bu konuyu, hiç kafa yormadan isimleri onlarca yıldır bakanlık yapmaya, bu isimler devam edebilir miydi? Eğitim, bilim, çocuk bir sevda işidir. O çocuklara inanmak ve gerekli ortamı yaratmak gerekir. Bu da sadece parayla, pulla, ideolojiyle sayılarla olacak bir iş değil!!!... Geleceğimiz olan çocuklarımızı, geleceğin mimarları öğretmenlerimizi, refahın anahtarı olan eğitimi Ne olur YALVARIYORUM, daha fazla göz ardı etmeyelim. Çöküyoruz. Çökmemek uğruna MİLLET olarak, HALK olarak dik duralım. Esen kalınız efendim.      
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2019 - Pazartesi
Bülent Orakoğlu

YOZLAŞAN VE KURUYAN EĞİTİM ÇIKMAZIMIZ…

Eğitimi, bilimi, öğretmeni öğrenciyi sevebilmek ülkemizi sevmek değil de nedir?
Bunların gelecek yıllarını düşünebilmek;
Ülkemizin geleceğini, düşünmek değil midir?
Eğitime, bilime, öğretmene, öğrenciye değer vermek; ülkemize değer vermektir.
İstihdamla; İnsan gücü planlaması yaparak, ülkemizin geleceğini, öğrencilerimizin yaşamsal düzeyini planlamak bizim asli görevlerimiz arasında hatta başta olmalıdır.
Peki;
Bizi yönetenler bunların ne kadarını yapabiliyorlar?
Daha da önemlisi;
Bütün bu konular da bizi yönetenler olarak ne kadar samimiyiz?
Ne kadar gerçekçiyiz?
Bu gün ülke olarak “SÖZ ÇOK, İCRAAT YOK” dersek yanlış mı söylemiş oluyoruz?
Bizi yönetenlere diyorum ki;
Samimiyetiniz konusunda zerre kadar şüphemiz yok.
Ama;
Gerçekçilik konusunda biz öyle düşünmüyoruz.
Hem anne babalar, hem de devlet olarak çocuklarımızı çok seviyoruz. Eğitimimize de değer veriyoruz.
İşte o kadar. Orda kalıyoruz.
Lafla peynir gemisi yürümüyor. Lafla eğitim de, bilim de, yol almak mümkün değil diyorum.
Çocuklarımıza ve eğitime iyilik olsun diye zarar verenlerin en başında bu gün hem aileler, hem de devletimize yönetenler geliyor.
Nasıl mı dersiniz?
Büyüklerimiz sahip olamadıkları meslekleri ya da kaçırdıkları treni çocuklarına dayatıyorlar.
Devlet de;
Öğrenciler üzerinde her birinin ayrı bir birey olduğunu düşünmeden; onların ilgi, yetenek, birikim ve hayallerini dikkate almadan, adeta öğrencilerimize bir KOBAY gibi sürekli olarak üzerlerinde yeni yeni sistemler deniyorlar.
Eğitimci gözüyle bakıyorum da;
Aslında NİYET iyi ama, sonuç FELAKET!!!...
Bu gün geldiğimiz nokta bu değil mi?
Ne yapmak, nasıl çözüm üretmek gerekiyor dersek?
Her şeyden önce kanunun önemini kabul etmemiz, suyun başındaki kişilere işin ehline vermemiz; en önemlisi de eğitime, bilime, çocuğa, öğretmene İDEOLOJİK değil, PEDAGOJİK olarak bakmamız gerekiyor.
Peki, biz bunu niye yapamıyoruz? Ya da özellikle yapmıyoruz?
Çünkü;
Eğitimin, bilimin, çocuklarımızın ve öğretmenin önemine yeterince değer vermiyor, iktidarların çıkarları doğrultusunda EMPERYALİST ve KAPİTALİST oyunlarla bir türlü çocuklarımızı seviyormuş gibi görünüyoruz.
İşte bugünkü eğiti de sonuç ortada.
Geliniz şimdi ne olur! Hiç kimse yine ardı sıra rakamlar sıralayıp, dünden bugüne nelerin yapıldığını anlatmasın.
Devletimizi yönetenlerin; çocuklarımızı, öğretmenlerimizi ne kadar çok sevdiklerini, değer verdiklerini, onların bu ülkenin geleceği olduğunu söylemesinler bize.
Asıl konuşulması gereken, asıl uygulamaya sokulması gereken;
Yapılanlardan, yapılmakta olanlardan çok, yapılmayanları düşünmek gerekir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca;
Göreve gelen her hükümet, eğitim konumuza mutlaka önemsemiştir.
Hatta eğitim bütçesini fazlasıyla ayırmıştır.
Sonuçta gele gele onun ötesine geçememiştir.
Eğitimimizde hamle yapmak demek,
Ayrılan bütçeyle, yeni yeni yapılan binalarla, öğretmen ve öğrenci sayılarıyla hep sınırlı kalmıştır.
Biz bu durum karşısında, işin özünü kaçırdık diye bilir miyim?
Şayet bu durum böyle olmasaydı; Devletimizi yönetirken en önemli ortak özellikleri akıllarının ucundan MİLLİ EĞİTİM BAKANI olmayı zerre kadar akıllarından geçirmedikleri için bu konuyu, hiç kafa yormadan isimleri onlarca yıldır bakanlık yapmaya, bu isimler devam edebilir miydi?
Eğitim, bilim, çocuk bir sevda işidir. O çocuklara inanmak ve gerekli ortamı yaratmak gerekir.
Bu da sadece parayla, pulla, ideolojiyle sayılarla olacak bir iş değil!!!...
Geleceğimiz olan çocuklarımızı, geleceğin mimarları öğretmenlerimizi, refahın anahtarı olan eğitimi
Ne olur YALVARIYORUM, daha fazla göz ardı etmeyelim.
Çöküyoruz. Çökmemek uğruna MİLLET olarak, HALK olarak dik duralım.
Esen kalınız efendim.
 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.