Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

AKLINI KULLANABİLMEK

Değerli dostlar, son yıllarda en çok duyduğumuz haberlerden, olaylardan biri de “dolandırıcılık”. Haber bültenlerinde, gazetelerde bu tür haberlere sıkça rastlıyoruz. Bu dolandırıcılık, üçkağıtçılık olayları yeni değil. Çok yıllar önce de bu tür olaylar yaşanmış, onlarca insan mağdur olmuş, haksızlıklar yaşanmış. Fakat bu haksızlıkların giderilmesi, çözüme kavuşturulması için neler yapılmış, çok bilinmiyor. Evet, eski zamanlarda yaşandığı düşünülen böyle bir dolandırıcılık olayını ve bulunan çözüm yöntemini aktarayım sizlere. *** İki öfkeli adam, bir garibanı sürükleye sürükleye kasaba meydanında alış veriş yapan kadı efendinin önüne çıkarlar. O kasabada yaşayan, zaman zaman ilginç sözler söyleyen, kasabalının “meczup”, “deli” dediği biri de o kalabalığın arasındadır. Kadı efendinin önünde yaşanan kargaşaya kulak misafiri olmaya başlar. O iki kişi, kadı efendinin önüne çıkardıkları adamdan şikâyetçi olduklarını söylerler. Şikayetçilerden biri olayı aceleyle anlatmaya başlar: “Efendim, biz üç arkadaştık. Birlikte bir iş yaptık ve bu işten iyice bir kazanç elde ettik. Yalanı yok ya birbirimize güvenimiz yoktu. Paramızı, hepimizin güveneceği birine, yani bu adama emanet ettik ve üstüne basa basa, ‘Üçümüz birlikte gelmedikçe bu altınları hiç kimseye vermeyeceksin!’ diye tembihledik. Ama o bize ihanet etti.” der. *** Kadı efendi, yaka paça sürüklenen adama bakar: “Bu adamın dedikleri doğru mu?” diye sorar. Adam da “Doğru efendim, ama eksik.” diye karşılık verir. Kadı efendi, “Nasıl yani?” diyerek şaşkınlığını belirtir. Adam, olup biteni anlatmaya başlar. “Evet, bunlar dün akşam bana bir kese altın bıraktılar ve ‘Birlikte gelmedikçe hiçbirimize verme!’ dediler. Ancak henüz elli adım bile gitmeden içlerinden biri geri geldi ve altınları istedi. Onlara uzaktan, ‘Bakın, veriyorum ha!’ diye bağırdım. Bu ikisi de kafa sallayıp tamam, dediler. Söyleyin başka ne yapabilirdim ki?” *** Kadı, bu kez diğerlerine döner: “Peki, bu anlatılana ne diyeceksiniz?” Adamlar, “Onu da açıklayalım. Keseyi emanet edip giderken şimdi burada olmayan arkadaşımız aniden durdu. ‘Tüm paramızı emanetçiye bıraktık; ama bu akşam ne yiyeceğiz?’ dedi. Biz de harcanacak kadar bir şeyler almasına izin verdik. Hepsini alıp kaybolacağını nereden bilebilirdik?” Kadı efendi, “Hımmmm. Şimdi iş açığa çıktı. Arkadaşınız paraları alıp kaçtı desenize.” der. Adamlar, “Evet, ama biz emanet verdiğimiz adamı tanırız. Ona üstüne basa basa ‘Üçümüz birlikte gelmedikçe verme!’ dedik mi, dedik. O da bunu kabul etti mi, etti. Uyanık olaydı da aldanmasaydı. Madem bir saflık yaptı, ceremesini çeksin, bedelini ödesin.” derler. *** Ödesin, demek kolay; ama adam o kadar parayı verecek güçte değil. Zaten üzgün ve bitkin. Adam, ağlamamak için kendini zor tutar, dudaklarını ısırır ve büyük bir teslimiyetle boynunu büker. Zor duyulan titrek bir sesle kadı efendiye: “Hatalıyım efendim, cezama razıyım.” der. Ortam, bir anda emanetçinin aleyhine döner. Merhametli kadı ise gözlerini kısar, sakalını sıvazlar. Bir çıkış yolu arar. Arar, ama nereye kadar? İşte tam bu sırada kalabalığın arasındaki o “Meczup”, “Deli”, emanetçi adama yaklaşır, elini adamın omzuna koyar: “Ağlama be efendi! Kendini niye üzüyorsun ki?” der. Adam, “Nasıl üzülmem be! Başıma gelenleri duydun işte.” Meczup, adama biraz daha yaklaşıp fısıltıyla, “Sen gel, beni dinle ve adamlara ‘Kese bende’ de.” der. Adam, “Haydi, istediğin gibi olsun. Diyelim ki kese bende olsun.” Bu cevap üzerine Meczup, “Bu adamların, sendeki emaneti almaları için üçünün bir arada olmaları gerekmiyor mu?” diyerek umut ışığını yakar. Adam, heyecanla: “Evet, üçünün bir arada olması gerekiyor.” deyince Meczup, istediği cevabı alır ve keyifle: “Öyleyse söyle onlara, üçü bir arada olsun; getirsinler arkadaşlarını, alsınlar paralarını!” der. *** Evet, ne muhteşem bir çözüm yolu, ne müthiş bir zeka değil mi? Şimdi sorumuzu soralım: Sorunlar karşısında aklımızı kullanabiliyor muyuz? Ya da karşılaştığımız zorluklara ve sorunlara karşı aklımızı, mantığımızı ve kadar kullanabiliyoruz? Bu soruların cevapları, daha önce yazdığım yazılarda var gibi! Sözün Özü: Aklını kullanmayana akıl, ağır gelir. Kitap Yüzü    
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2024 - Salı
Mustafa ATALAY

AKLINI KULLANABİLMEK

Değerli dostlar, son yıllarda en çok duyduğumuz haberlerden, olaylardan biri de “dolandırıcılık”. Haber bültenlerinde, gazetelerde bu tür haberlere sıkça rastlıyoruz. Bu dolandırıcılık, üçkağıtçılık olayları yeni değil. Çok yıllar önce de bu tür olaylar yaşanmış, onlarca insan mağdur olmuş, haksızlıklar yaşanmış. Fakat bu haksızlıkların giderilmesi, çözüme kavuşturulması için neler yapılmış, çok bilinmiyor. Evet, eski zamanlarda yaşandığı düşünülen böyle bir dolandırıcılık olayını ve bulunan çözüm yöntemini aktarayım sizlere.

***

İki öfkeli adam, bir garibanı sürükleye sürükleye kasaba meydanında alış veriş yapan kadı efendinin önüne çıkarlar. O kasabada yaşayan, zaman zaman ilginç sözler söyleyen, kasabalının “meczup”, “deli” dediği biri de o kalabalığın arasındadır. Kadı efendinin önünde yaşanan kargaşaya kulak misafiri olmaya başlar. O iki kişi, kadı efendinin önüne çıkardıkları adamdan şikâyetçi olduklarını söylerler. Şikayetçilerden biri olayı aceleyle anlatmaya başlar: “Efendim, biz üç arkadaştık. Birlikte bir iş yaptık ve bu işten iyice bir kazanç elde ettik. Yalanı yok ya birbirimize güvenimiz yoktu. Paramızı, hepimizin güveneceği birine, yani bu adama emanet ettik ve üstüne basa basa, ‘Üçümüz birlikte gelmedikçe bu altınları hiç kimseye vermeyeceksin!’ diye tembihledik. Ama o bize ihanet etti.” der.

***

Kadı efendi, yaka paça sürüklenen adama bakar: “Bu adamın dedikleri doğru mu?” diye sorar. Adam da “Doğru efendim, ama eksik.” diye karşılık verir. Kadı efendi, “Nasıl yani?” diyerek şaşkınlığını belirtir. Adam, olup biteni anlatmaya başlar. “Evet, bunlar dün akşam bana bir kese altın bıraktılar ve ‘Birlikte gelmedikçe hiçbirimize verme!’ dediler. Ancak henüz elli adım bile gitmeden içlerinden biri geri geldi ve altınları istedi. Onlara uzaktan, ‘Bakın, veriyorum ha!’ diye bağırdım. Bu ikisi de kafa sallayıp tamam, dediler. Söyleyin başka ne yapabilirdim ki?”

***

Kadı, bu kez diğerlerine döner: “Peki, bu anlatılana ne diyeceksiniz?” Adamlar, “Onu da açıklayalım. Keseyi emanet edip giderken şimdi burada olmayan arkadaşımız aniden durdu. ‘Tüm paramızı emanetçiye bıraktık; ama bu akşam ne yiyeceğiz?’ dedi. Biz de harcanacak kadar bir şeyler almasına izin verdik. Hepsini alıp kaybolacağını nereden bilebilirdik?” Kadı efendi, “Hımmmm. Şimdi iş açığa çıktı. Arkadaşınız paraları alıp kaçtı desenize.” der. Adamlar, “Evet, ama biz emanet verdiğimiz adamı tanırız. Ona üstüne basa basa ‘Üçümüz birlikte gelmedikçe verme!’ dedik mi, dedik. O da bunu kabul etti mi, etti. Uyanık olaydı da aldanmasaydı. Madem bir saflık yaptı, ceremesini çeksin, bedelini ödesin.” derler.

***

Ödesin, demek kolay; ama adam o kadar parayı verecek güçte değil. Zaten üzgün ve bitkin. Adam, ağlamamak için kendini zor tutar, dudaklarını ısırır ve büyük bir teslimiyetle boynunu büker. Zor duyulan titrek bir sesle kadı efendiye: “Hatalıyım efendim, cezama razıyım.” der. Ortam, bir anda emanetçinin aleyhine döner. Merhametli kadı ise gözlerini kısar, sakalını sıvazlar. Bir çıkış yolu arar. Arar, ama nereye kadar? İşte tam bu sırada kalabalığın arasındaki o “Meczup”, “Deli”, emanetçi adama yaklaşır, elini adamın omzuna koyar: “Ağlama be efendi! Kendini niye üzüyorsun ki?” der. Adam, “Nasıl üzülmem be! Başıma gelenleri duydun işte.” Meczup, adama biraz daha yaklaşıp fısıltıyla, “Sen gel, beni dinle ve adamlara ‘Kese bende’ de.” der. Adam, “Haydi, istediğin gibi olsun. Diyelim ki kese bende olsun.” Bu cevap üzerine Meczup, “Bu adamların, sendeki emaneti almaları için üçünün bir arada olmaları gerekmiyor mu?” diyerek umut ışığını yakar. Adam, heyecanla: “Evet, üçünün bir arada olması gerekiyor.” deyince Meczup, istediği cevabı alır ve keyifle: “Öyleyse söyle onlara, üçü bir arada olsun; getirsinler arkadaşlarını, alsınlar paralarını!” der.

***

Evet, ne muhteşem bir çözüm yolu, ne müthiş bir zeka değil mi? Şimdi sorumuzu soralım: Sorunlar karşısında aklımızı kullanabiliyor muyuz? Ya da karşılaştığımız zorluklara ve sorunlara karşı aklımızı, mantığımızı ve kadar kullanabiliyoruz? Bu soruların cevapları, daha önce yazdığım yazılarda var gibi!

Sözün Özü:

Aklını kullanmayana akıl, ağır gelir. Kitap Yüzü

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.