“Türk gibi başlayıp, Alman gibi bitirmek” sözü boşuna söylenmemiş. Bizde coşku var, heves var, zeka var; ama iş disipline, sabra ve istikrara gelince tökezliyoruz. Başlarken çok iyiyiz ama aynı azimle bitiremiyoruz.
***
Bugün dönüp bakınca şu soruların cevabını arıyorum: Ne oldu bize? Biz neden böyleyiz? Neden dünyada adından söz ettiren daha çok bilim insanı, sanatçı, sporcu çıkaramıyoruz? Çıkanların da kıymetini bilmiyoruz?
ZEKİYİZ AMA TEMBELİZ
Çoğunluk sorunu eğitimde görüyor. Evet, ezbere dayalı eğitim sistemi en büyük engel. Ama bence sorun yalnızca eğitim değil. Asıl mesele, etik ve estetik değerlerimizin aşınması. Zekiyiz ama tembeliz. Kolayca “E ne olmuş?” deyip geçiyoruz. Yolsuzluk, çirkinlik, haksızlık karşısında rahatsız olmuyoruz. “Bal tutan parmağını yalar” anlayışını normal kabul ediyoruz.
***
Kentlerimiz bunun en açık örneği. Yan yana çok güzel ve çok çirkin binalar görüyoruz. Harcanan para ve emek aynı ama sonuç bambaşka. Çünkü ayrıntıya verilen değer, özen ve estetik kaygısı farklı. Aynı gazete, aynı televizyon, aynı boya ve tuval… Ama ortaya çıkan eser farklı. Farkı yaratan, eğitilmiş insan, estetik duyarlılığı gelişmiş insan.
***
Ne yazık ki bizde ayrıntı küçümseniyor. “Ufacık ayrıntı” deyip geçiştiriyoruz. Oysa ayrıntıya özen göstermeyince, ortaya çıkan bütünü de çirkinleştiriyoruz. Bu da zamanla bir estetik erozyon yaratıyor. Toprak erozyonunu görüyoruz, önlem almaya çalışıyoruz. Ama etik ve estetik erozyonun farkında bile değiliz. Oysa bu erozyon önlenmezse ne demokrasiyi işler hale getirebiliriz ne de mutlu bir toplum yaratabiliriz.
***
Etik ve estetik aslında ayrılmaz ikizlerdir. Biri zayıfsa diğeri de güçlü olamaz. O halde çözüm bellidir: Bilimin ışığında, estetik duyarlılığı yüksek, etik değerlere bağlı insanlar yetiştirmek. Çünkü başka türlü ilerleyemeyiz. Eller aya giderken biz yaya kalırız.