Sayın okurlar; Ulusumuzun ve halkımızın "Ateş düştüğü yeri yakar" ortak sözcüğü, siyasi arenada, ekonomik çöküntülerin, enflasyonun yanında ve ölümün ucuz olduğu ülkemizde, yaşamın önünde olduğunu bildiğimiz lakin umursamadığımız, rekorlara koşan insan kaybı, insan yaşamını trajedi olarak savaşların önüne taşıyan, trafik kazları mantar gibi üreyerek ülkemizi sararken faili meçhul kazalara, işyerlerin de ve evlerimizde basit gaz patlamaları, yangınlar ve elektrik arıza kaynaklı facia yaratan ölümlerin çemberine düşülmektedir.
MANİSA EVLADINA AĞLADI
Bu nitelikteki ölümlerden birine hitap etmek gerekiyor; Manisa Maral’sız Spil dağı evladına ağladı. Niobe’nin gözyaşları kurudu, bereketli toprakları “Gök Tanrı” güneşiyle kavurdu. Tantalos’un kızı, Thebai’nin kraliçesi kıskanıyordu, oğul yerine üç kız veren kraliçeyi, ikisi ikiz, biri maral, Thebal’in yedi kızının yerine ekmişti zeyrek tohumlarını.
***
Onlar için babaları, tanrılara karşı övünülecek Olimpos’un yaktığı meşale ateşini yakan, gök tanrının gözlerini kamaştıran, köleliği ortadan kaldıran, suyunu bol akıtan, Hermos (Ἕρμος) Hermus, Gediz nehrinin Lidya'daki Cady; Gediz’i taşkın kılan, aynı zamanda akarsuların ve nehrin kaynaklarını halkına sunan; bir gün tanrıça Leto sorduğunda “Neden sen seviliyorsun, sana tapılıyor? Sen yalnızca üç çocuk için zeyrek tohumu ektin?
***
Bu söz, kaderin kapısını aralamıştı, Tanrıça Leto suskunluğa büründü, Ferdi’nin ektiği Zeyrek tohumlar yeşeriyordu, bir elini gök tanrıya kaldırırken, diğer elinin içi toprağa bakıyordu Manisa’yı yeniden imar ediyordu, uykusu derin şehri uyandırarak. Toprağın adaletiyle buluşturdu bereketli topraklarda Manisa sevdasını.
FERDİ ZEYREK TOPRAĞA SIĞINDI
Hiddetlenerek gök tanrı, şimşek çakan oklarını biri, birinin ardına göndererek ve Maral’sız Spil dağının efendisini küle çevirdi. Yalnız savaşan, Ferdi Zeyrek acısıyla, bereketli topraklara ve dağlara sığmadı. Manisa’nın makus kaderinin inkişafının mimarı olmuştu. O Tanrılara, gökyüzüne değil, toprağa sığındı. Ve sonunda tanrılar, kıskançlıklarının esiri oldular. Parlayan bir güneşin yüreğini taşa çevirdi. Tanrılar yaşamasını istemedi. Sonsuza dek yaşasın diye, halk toprağı avuçları ile kazarak toprağa gömdüler liderlerini.
ÖLÜMSÜZ ACININ İZİNİ SÜRDÜ SEVENLERİ
Bugün Manisa halkı “Kıblesini” kapatan Spil Dağı’nın eteklerine çökerek ağlıyor. Ve Tanrılar taşa döndü, sesiz bulutlar çöktü Spil dağına. Ölümsüz acının izini sürdü sevenleri. Mevsim yazın başlangıcı, baharın yükünü omuzlarından ağır, ağır atıyordu, tabiat yeniden canlanarak zeyrek tohumlarını yeşertmeye başlamıştı. Sönecek sanılan güneşin ışınları aydınlık bir meşale olmuştu insanların yüreklerinde. Yeşilin rengi daha bir parlak, Güvercinlerin ötüşleri, serçelerin cıvıltıları daha neşeli, Kuruyan ağaç dalları, kabuklarını çatlatarak minik tomurcukları yaprağa dönüştürüyordu. Kış boyunca toprağın bağrında bekleyen zeyrek tohumları yavaş, yavaş güneşe doğru uzanıyordu.
***
Spil dağında sesiz ağlayan Maral
Yaş dolu gözlerine acımadılar mı?
Kurumuş dallar yuvan mı olacak
Ölüm kapını çalınca ayrılık varmı sandılar.
Maral sana mı ayrılık düştü
Mevsim yazdı, sanki karakış çöktü
Sevenlerin uzun yolları aştı
Yakılan meşaleler aydınlığa ulaştı
Spil dağı tepene kar düştü
Ananın yüreğine gam düştü
Hiç gamlanma ana oğlun
Baba kucağına toprağına kavuştu.
Ölüm adın kalleş olsun.