Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

BAKIŞ AÇISI

Mustafa ATALAY Eğitimci Yazar REJİ İDARESİ Değerli dostlar, “Reji İdaresi”ni bilir misiniz? Günümüz gençleri pek bilmez. 50 yaşından büyükler bilir. Hatta eski Türk filmlerinde bile zengin kız, yoksul oğlan; yoksul kız, zengin oğlan temalı filmlerde adı çokça geçerdi. Çünkü o dönemin babaları ve dedeleri, o tür işletmelerde çalışmışlar, “Reji İdaresi” söylemi ağızlarda dolanır olmuştu. Şimdi gelelim şu “Reji İdaresi”nin ne olduğuna! “Reji İdaresi”, Osmanlı Devleti’nde, dış borçlara karşılık olarak tütün ekimini ve tütün işlenmesini düzenlemek üzere, alacaklıların bulunduğu ülkelerin yönetimlerince kurdurulan bir idaredir. Başlığımızda ve yazımızda “reji” sözcüğü geçmişken bu “reji” sözcüğünün anlamına da bakalım. Türk Dil Kurumuna göre “Reji” sözcüğü iki farklı anlama gelir. İlk anlamı, yönetmen. İkinci anlamı da bir şeyin nasıl olması gerektiğine karar veren en yetkili kişi. Şimdi şu “Reji İdaresi”nin dilimize ve yaşamımıza nasıl girdiğini ve sonrasında nasıl kaldırıldığını birlikte okuyalım. 1800’lü yılların başları. Osmanlı’nın içine girdiği borç sarmalı öyle içinden çıkılmaz bir durum almıştı ki alınan borçlar eski borçları ödemeye bile yetmiyordu. Alınan tüm borçların %44,56’sı eski borç ödemelerine harcanıyordu. Bunun dışında %35,22’si emisyon ve komisyon giderlerine harcanırken yalnızca %7,59’u yatırım harcamalarına ayrılabiliyordu. Yani Osmanlı Devleti aldığı borçları, üretimini arttırarak kendini bu borç sarmalından kurtarabilecek yatırımlara harcamıyordu. Süse ve gösterişe yönelik gereksiz harcamalar ile günü kurtarma amaçlı gösterişe yönelik harcamalar, ekonomiyi ve hazineyi zor durumda bırakıyordu. Günden güne sömürülen ve sömürgeleşmeye giden Osmanlı Devleti, bu olumsuz gidişe ve davranışa çözüm üretme iradesini göstermiyordu. Borç almak ve borçla yaşamak, Osmanlı için artık bir alışkanlık haline gelmişti. Öyle ki sadrazam Keçecizade Fuat Paşa açıkça “Bu devlet, istikrazsız (borçsuz) yaşayamaz.” diyebilmekteydi. Dünyada eşi görülmemiş ayrıcalıkların sağlanmasından Osmanlı’ya borç vermenin çok kârlı olması, rahatça borç alınacak birilerini bulmayı kolaylaştırıyordu. Ancak bu “mutluluk zinciri” 1870’li yılların ortalarında çıkan küresel krizle son bulur. Artık Osmanlı Devleti, borç alacak birilerini bulamamaktadır. Sultan II. Abdülhamit, 20 Aralık 1881 yılında devletin iflasını içeren “Muharrem Kararnamesi”ni ilan eder. Muharrem Kararnamesi bir iflas ilanıydı. Osmanlı Devleti, iflas ettiğini tüm Dünya’ya ilan eder, “Ben, borçlarımı ödeyemiyorum.” demek ister. Nitekim Avrupalı alacaklıların temsilcileriyle birlikte hazırlanan kararnameyle Osmanlı’dan alacağı olan devletlerin temsilcilerinden oluşturulacak “Düyun-u Umumiye İdaresi”nin kurulması ve Osmanlı’nın belli başlı gelir ürünlerine (tuz, ipek, tütün, alkollü içecek ve balık sektörlerinden gelecek vergilere) el konulması kabul edilir. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan’ın birer temsilcisi, Galatalı bankerlerin iki temsilcisi ve bir Osmanlı temsilcisinden Düyun-u Umumiye yönetimi oluşturulur. Bu Düyun-u Umumiye yönetiminde Osmanlı temsilcisinin oy hakkı yoktur. Yani Osmanlı Devleti, ülkesinin ekonomi yönetimini uluslararası bir kuruma bırakmış oluyor ama kurumun yönetiminde bir oy hakkı bile elde edemiyor. Düyun-u Umumiye’de çalışan memur sayısı 8 bin 931 kişi. Aynı yıl Osmanlı maliyesindeki memur sayısı ise 5 bin 472 kişi. Düyun-u Umumiye’nin belki de en korkunç ve Anadolu halkına kan kusturan birimi ise Düyun-u Umumiye’ye bağlı olarak kurulan Tütün Rejisi olur. Tütün gelirleri, tümüyle Düyun-u Umumiye’nin elindedir ve tütün üretimi, satımı gibi faaliyetleri daha kolay izleyebilmek için özel bir “Reji” kurulur. Yöneticilerinin tümü yabancılardan oluşan “Reji”nin kendi kolluk gücü bile vardır. Yani devletin içinde devletten bağımsız, Avrupalı yöneticilere bağlı bir polis gücü. Anadolu çiftçisinin ürününü “Reji”den başkasına satması yasaktır ve “Reji”, ne fiyat biçerse kabullenmek zorundadır. Ufacık çocuklar, “Reji” için tütün tarlalarında, sigara fabrikalarında zorla çalıştırılır. Hayatta kalabilecek parayı kazanabilmek için ürününü “Reji”den kaçırmaya çalışan köylüler ise “Reji”nin kolcuları tarafından avlanır. Bu süreçte 20 bin kadar köylünün “Reji” kolcularınca öldürüldüğü düşünülmektedir. Ege yöresinde Halil Efe için söylenen “Çökertme” türküsündeki “Kolcular gelince Halil’im nerelere kaçalım? Teslim olmayalım Halil’im aman kurşun saçalım.” dizeleri işte bu Türk köylüsüne kan kusturan “Reji” kolcularına karşı yazılmıştır. Düyun-u Umumiye, Lozan Antlaşması ile kaldırılır. Tütün Rejisi de 1925 yılında devletleştirilir. T.C. İnhisarlar İdaresi’nin yani yeni adıyla TEKEL’in kuruluşunun 20. yılı anısına ürettiği sigara paketlerinin üzerine “Dünü Unutma Bugünü İyi Anlarsın” yazması, Cumhuriyet’in ve Lozan Barış Antlaşması’nın bu halkı nasıl bir zulümden kurtardığını hatırlatması içindir. Atatürk’ün emriyle Düyun-u Umumiye’nin merkez olarak kullandığı bugünkü İstanbul Erkek Lisesi’nin girişine o binanın eskiden Düyun-u Umumiye için kullanıldığını belirten bir tabela asılması da yine bu halkın geçmişini ve geçmişte çektiği zulmü ve acıyı unutmaması içindir. Evet değerli dostlar, tarih okumak ve tarih bilmek önemli ama tarihi okumak ve anlamak çok daha önemli. Sözün Özü: Geçmişte yapılan hataları anımsamayanlar, aynı hataları yinelemekten kurtulamazlar. George Santayana  
Ekleme Tarihi: 05 Ağustos 2025 -Salı

BAKIŞ AÇISI

Mustafa ATALAY

Eğitimci Yazar

REJİ İDARESİ

Değerli dostlar, “Reji İdaresi”ni bilir misiniz? Günümüz gençleri pek bilmez. 50 yaşından büyükler bilir. Hatta eski Türk filmlerinde bile zengin kız, yoksul oğlan; yoksul kız, zengin oğlan temalı filmlerde adı çokça geçerdi. Çünkü o dönemin babaları ve dedeleri, o tür işletmelerde çalışmışlar, “Reji İdaresi” söylemi ağızlarda dolanır olmuştu.

Şimdi gelelim şu “Reji İdaresi”nin ne olduğuna!

“Reji İdaresi”, Osmanlı Devleti’nde, dış borçlara karşılık olarak tütün ekimini ve tütün işlenmesini düzenlemek üzere, alacaklıların bulunduğu ülkelerin yönetimlerince kurdurulan bir idaredir.

Başlığımızda ve yazımızda “reji” sözcüğü geçmişken bu “reji” sözcüğünün anlamına da bakalım.

Türk Dil Kurumuna göre “Reji” sözcüğü iki farklı anlama gelir.

İlk anlamı, yönetmen.

İkinci anlamı da bir şeyin nasıl olması gerektiğine karar veren en yetkili kişi.

Şimdi şu “Reji İdaresi”nin dilimize ve yaşamımıza nasıl girdiğini ve sonrasında nasıl kaldırıldığını birlikte okuyalım.

1800’lü yılların başları. Osmanlı’nın içine girdiği borç sarmalı öyle içinden çıkılmaz bir durum almıştı ki alınan borçlar eski borçları ödemeye bile yetmiyordu. Alınan tüm borçların %44,56’sı eski borç ödemelerine harcanıyordu.

Bunun dışında %35,22’si emisyon ve komisyon giderlerine harcanırken yalnızca %7,59’u yatırım harcamalarına ayrılabiliyordu.

Yani Osmanlı Devleti aldığı borçları, üretimini arttırarak kendini bu borç sarmalından kurtarabilecek yatırımlara harcamıyordu. Süse ve gösterişe yönelik gereksiz harcamalar ile günü kurtarma amaçlı gösterişe yönelik harcamalar, ekonomiyi ve hazineyi zor durumda bırakıyordu.

Günden güne sömürülen ve sömürgeleşmeye giden Osmanlı Devleti, bu olumsuz gidişe ve davranışa çözüm üretme iradesini göstermiyordu.

Borç almak ve borçla yaşamak, Osmanlı için artık bir alışkanlık haline gelmişti. Öyle ki sadrazam Keçecizade Fuat Paşa açıkça “Bu devlet, istikrazsız (borçsuz) yaşayamaz.” diyebilmekteydi.

Dünyada eşi görülmemiş ayrıcalıkların sağlanmasından Osmanlı’ya borç vermenin çok kârlı olması, rahatça borç alınacak birilerini bulmayı kolaylaştırıyordu. Ancak bu “mutluluk zinciri” 1870’li yılların ortalarında çıkan küresel krizle son bulur.

Artık Osmanlı Devleti, borç alacak birilerini bulamamaktadır.

Sultan II. Abdülhamit, 20 Aralık 1881 yılında devletin iflasını içeren “Muharrem Kararnamesi”ni ilan eder. Muharrem Kararnamesi bir iflas ilanıydı. Osmanlı Devleti, iflas ettiğini tüm Dünya’ya ilan eder, “Ben, borçlarımı ödeyemiyorum.” demek ister. Nitekim Avrupalı alacaklıların temsilcileriyle birlikte hazırlanan kararnameyle Osmanlı’dan alacağı olan devletlerin temsilcilerinden oluşturulacak “Düyun-u Umumiye İdaresi”nin kurulması ve Osmanlı’nın belli başlı gelir ürünlerine (tuz, ipek, tütün, alkollü içecek ve balık sektörlerinden gelecek vergilere) el konulması kabul edilir.

İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan’ın birer temsilcisi, Galatalı bankerlerin iki temsilcisi ve bir Osmanlı temsilcisinden Düyun-u Umumiye yönetimi oluşturulur. Bu Düyun-u Umumiye yönetiminde Osmanlı temsilcisinin oy hakkı yoktur.

Yani Osmanlı Devleti, ülkesinin ekonomi yönetimini uluslararası bir kuruma bırakmış oluyor ama kurumun yönetiminde bir oy hakkı bile elde edemiyor.

Düyun-u Umumiye’de çalışan memur sayısı 8 bin 931 kişi. Aynı yıl Osmanlı maliyesindeki memur sayısı ise 5 bin 472 kişi.

Düyun-u Umumiye’nin belki de en korkunç ve Anadolu halkına kan kusturan birimi ise Düyun-u Umumiye’ye bağlı olarak kurulan Tütün Rejisi olur.

Tütün gelirleri, tümüyle Düyun-u Umumiye’nin elindedir ve tütün üretimi, satımı gibi faaliyetleri daha kolay izleyebilmek için özel bir “Reji” kurulur. Yöneticilerinin tümü yabancılardan oluşan “Reji”nin kendi kolluk gücü bile vardır.

Yani devletin içinde devletten bağımsız, Avrupalı yöneticilere bağlı bir polis gücü. Anadolu çiftçisinin ürününü “Reji”den başkasına satması yasaktır ve “Reji”, ne fiyat biçerse kabullenmek zorundadır.

Ufacık çocuklar, “Reji” için tütün tarlalarında, sigara fabrikalarında zorla çalıştırılır. Hayatta kalabilecek parayı kazanabilmek için ürününü “Reji”den kaçırmaya çalışan köylüler ise “Reji”nin kolcuları tarafından avlanır. Bu süreçte 20 bin kadar köylünün “Reji” kolcularınca öldürüldüğü düşünülmektedir. Ege yöresinde Halil Efe için söylenen “Çökertme” türküsündeki “Kolcular gelince Halil’im nerelere kaçalım? Teslim olmayalım Halil’im aman kurşun saçalım.” dizeleri işte bu Türk köylüsüne kan kusturan “Reji” kolcularına karşı yazılmıştır.

Düyun-u Umumiye, Lozan Antlaşması ile kaldırılır. Tütün Rejisi de 1925 yılında devletleştirilir. T.C. İnhisarlar İdaresi’nin yani yeni adıyla TEKEL’in kuruluşunun 20. yılı anısına ürettiği sigara paketlerinin üzerine “Dünü Unutma Bugünü İyi Anlarsın” yazması, Cumhuriyet’in ve Lozan Barış Antlaşması’nın bu halkı nasıl bir zulümden kurtardığını hatırlatması içindir.

Atatürk’ün emriyle Düyun-u Umumiye’nin merkez olarak kullandığı bugünkü İstanbul Erkek Lisesi’nin girişine o binanın eskiden Düyun-u Umumiye için kullanıldığını belirten bir tabela asılması da yine bu halkın geçmişini ve geçmişte çektiği zulmü ve acıyı unutmaması içindir.

Evet değerli dostlar, tarih okumak ve tarih bilmek önemli ama tarihi okumak ve anlamak çok daha önemli.

Sözün Özü:

Geçmişte yapılan hataları anımsamayanlar, aynı hataları yinelemekten kurtulamazlar. George Santayana

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.