Yangınlar, doğanın dengesini alt üst etmenin ötesinde, içimizde bir dizi karmaşık duygu uyandırıyor. İlk etapta hissedilen genellikle şok ve korku. Alevlerin hızla yayıldığını, ağaçların yandığını, evlerin tehdit altında olduğunu görmek, hepimizde ilkel bir hayatta kalma endişesi yaratıyor. Bu durum, anksiyete seviyelerini yükseltebilir, uyku düzenimizi bozabilir ve sürekli bir tetikte olma hali yaratabilir.
Ardından gelen çaresizlik ve öfke duyguları da oldukça yaygın. Yangınlara müdahale etmeye çalışan ekiplerin çabalarını izlerken hissedilen minnetin yanı sıra, bazen yetersizlik veya umutsuzluk hissi de belirebilir. "Neden bu kadar sık oluyor?", "Daha fazlası yapılamaz mıydı?" gibi sorular zihnimizde dönüp dururken hem kendimize hem de duruma karşı bir öfke duyabiliriz. Bu öfke, bazen bireysel düzeyde içe kapanmaya yol açarken, bazen de sosyal medyada veya toplumsal tartışmalarda kendini gösterebilir.
Yangınlardan doğrudan etkilenenler için durum çok daha vahim. Evlerini, hayvanlarını, tüm birikimlerini kaybeden insanların yaşadığı travma, uzun süreli psikolojik destek gerektirebilir. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon ve yas süreçleri, bu kişilerin hayatlarının önemli bir parçası haline gelebilir. Toplum olarak bu insanların yanında olmak, onlara sadece maddi değil, manevi olarak da destek sağlamak büyük önem taşıyor.
Ancak tüm bu olumsuz tabloya rağmen, yangınlar aynı zamanda toplumsal dayanışma ve direncin de bir göstergesi oluyor. İnsanlar, felaketin yaşandığı bölgelere yardım eli uzatmak, erzak toplamak, hayvanları kurtarmak için bir araya geliyor. Bu birlik ruhu, zor zamanlarda umudu yeşerten ve yaraları sarmaya yardımcı olan güçlü bir psikolojik kaynaktır. Toplumun bu tür afetlere karşı gösterdiği kolektif tepki, bireylerin yalnızlık ve çaresizlik hislerini azaltarak, aidiyet duygusunu pekiştirir.
Peki, bu yıkıcı olaylarla başa çıkmak için bireysel ve toplumsal olarak neler yapabiliriz?
Öncelikle, bilinçli farkındalık geliştirmeliyiz. Yangınların sadece bir doğal afet olmadığını, aynı zamanda insan faktörünün de büyük rol oynadığını unutmamalıyız. Çevreye karşı daha duyarlı olmak, yangın riskini artıran davranışlardan kaçınmak (sigara izmaritleri, anız yakma vb.), hepimizin sorumluluğunda.
İkincisi, medya tüketimimizi yönetmek. Yangın haberlerini takip etmek önemli olsa da, sürekli ve aşırı derecede felaket görüntüleri izlemek, ruh sağlığımıza zarar verebilir. Belli aralıklarla haberlerden uzaklaşmak, olumlu gelişmelere odaklanmak ve zihnimizi dinlendirmek faydalı olacaktır.
Üçüncüsü, duygularımızı ifade etmek. Hissedilen korkuyu, öfkeyi veya çaresizliği bastırmak yerine, güvendiğimiz kişilerle paylaşmak veya gerekirse bir uzmandan destek almak, bu duygularla başa çıkmamıza yardımcı olur.
Son olarak, dayanışma ruhunu canlı tutmak. Afet bölgelerindeki insanlara maddi ve manevi destek sağlamak, gönüllü çalışmalara katılmak veya sadece bir iyi dilek mesajı göndermek hem başkalarına hem de kendimize iyi gelecektir.
Yangınlar, doğanın bize gönderdiği acı bir mesaj. Bu mesajı doğru okumak hem bireysel hem de toplumsal olarak daha güçlü ve dirençli olmamızı sağlayacaktır. Alevlerin gölgesinde bile, umudu ve dayanışmayı yeşertme gücümüz olduğunu unutmayalım.