Her sabah yeni bir güne uyanıyoruz; kimimiz işe, kimimiz okula, kimimizse hayata yetişmeye çalışıyoruz. Yüzümüzde çoğu zaman aynı ifade: “İyiyim.” Oysa içimizden geçenler, kelimelerle anlatmaya cesaret edemediklerimiz, yalnızca gece başımızı yastığa koyduğumuzda görünür oluyor. İnsan en çok o zaman kendisiyle baş başa kalıyor.
***
Bugün bu köşede hepimizin taşıdığı ama çoğu zaman adını koyamadığı o görünmez yükleri konuşmak istiyorum. Çünkü duygusal yükler, tıpkı fiziksel ağırlıklar gibi, uzun süre taşındığında bizi yorar; nefesimizi daraltır, ilişkilerimizi etkiler ve sonunda ruh sağlığımızı zorlar.
***
Toplum olarak “güçlü olmak” kavramını yanlış yorumluyoruz. Güçlü olmak, duyguları bastırmak değil; duygularla başa çıkabilmek, gerektiğinde yardım isteyebilmek ve kendine şefkat gösterebilmektir. Oysa çoğumuz için yardım istemek bir zayıflık gibi algılanıyor. Böyle olunca insanlar kırılganlıklarını gizliyor, yaşadıkları travmaları saklıyor, yorulduklarını bile söyleyemiyorlar.
***
Bir danışanım yıllar önce şöyle demişti: “Kimseyi üzmek istemediğim için hep iyi görünmeye çalışıyorum. Ama galiba en çok kendimi üzmüşüm.” Bu cümle aslında pek çoğumuzun hikâyesine ne kadar benziyor değil mi?
***
İyileşme bazen büyük adımlarla gelmez; çoğu zaman küçük ve sessiz değişimlerle başlar. Bir gün kendine beş dakika ayırmakla… Bir başka gün duygunu adlandırmakla… Sonra bir bakmışsın, hayatın eskisi kadar ağır gelmiyor. Çünkü yükün hafiflemeye başlamış.
***
İşte bu yüzden, kendinize bugün küçük bir hatırlatma yapın: “Her duygum geçerli. Yorulabilirim, dinlenebilirim ve destek isteyebilirim.”
***
Unutmayın, her güçlü insanın ardında görünmeyen mücadeleler vardır. Ve bir insanın en büyük gücü, kendini tanıyıp kendine şefkat gösterebilmesidir. Hayat hepimize farklı sınavlar veriyor; bazen sert, bazen beklenmedik. Ama hiçbir sınav, insanın kendi içinden başlayarak iyileşme kapasitesinden daha büyük değildir.