Modern dünya bize her şeyi hızlı sunuyor. Birkaç saniyede açılan uygulamalar, anında gelen mesajlar, tek tıkla verilen siparişler… Hayat kolaylaştıkça bir şey fark edilmeden değişti: Sabretme becerimiz zayıfladı. Artık beklemek, neredeyse tahammül edilmesi güç bir durum gibi algılanıyor.
***
Günlük yaşamda her an bunun örnekleriyle karşılaşıyoruz. Market kasasında birkaç kişiden fazla sıra varsa içimiz huzursuzlanıyor. İnternette izlediğimiz videonun biraz geç yüklenmesi bile bizi kızdırabiliyor. Hatta trafikte kırmızı ışığın birkaç saniye uzaması, bazı insanlarda öfkeyi tetikliyor. Bu davranışlar aslında basit anlık tepkiler değil; hızın normal, beklemenin “anormallik” olarak algılandığı yeni bir psikolojik yapı.
***
Bu durum insan ruhunu fark edilmeden yoruyor. Çünkü sabırsızlık, sürekli tetikte olma hâli yaratır. Zihin, “hemen” gerçekleşmeyen her şeyi tehdit gibi algılar. Bu da kişide gerginlik, huzursuzluk ve zaman zaman öfke duygusuna yol açar. Oysa beklemek, doğanın ve insanın ritminde her zaman vardır. Çiçek bir günde açmaz, mevsimler bir anda değişmez, insan ilişkileri kısa sürede olgunlaşmaz.
***
Hız kültürü ile yetişen bireyler, çoğu zaman kendi duygu süreçlerini de hızlandırmaya çalışır. Üzüntünün hemen geçmesini, başarıların hemen gelmesini, problemlerin anında çözülmesini isterler. Bu ise gerçek yaşamın doğal ritmiyle uyumsuz olduğu için hayal kırıklığını artırır. İnsan, kendi iç dünyasına da sabırsız davranmaya başladığında psikolojik dayanıklılık zayıflar.
***
Sabırsızlığı azaltmanın yolu, farkındalıkla başlar. Günlük hayatta küçük bekleme anlarını kaçınılması gereken zaman kayıpları olarak değil, zihni sakinleştiren minik molalar olarak görmek gerekir. Trafikte birkaç dakika fazla beklemek, market kuyruğunda etrafı izlemek ya da telefonumuzdan uzak bir kahve molası vermek bile zihni dengeye getirir. Beklemenin aslında bir tehdit değil, bir nefes alma alanı olduğu hatırlandığında, yaşamın temposu daha sağlıklı bir hâle gelir.
***
Sonuç olarak, modern çağ bize hız kazandırırken sabrı elimizden almaya başladı. Oysa insan, hızdan çok dengeyle beslenir. Bekleyebilmek, gecikmelere tahammül edebilmek ve ritmi düşürmeyi kabul etmek, hem ruh sağlığımızı korur hem de günlük hayatımızı daha huzurlu kılar. Bazen en büyük ilerleme, bir an durabilme cesaretinde gizlidir.