Son dönemde Gazze’de yaşananlar, yalnızca bir bölgenin değil, bütün dünyanın ruh sağlığını derinden etkileyen bir insani krize dönüşmüş durumda. Savaş, bombardıman, yıkım ve en önemlisi sivillerin kaybı… Bunlar yalnızca istatistiklerden ibaret değil; her biri bir aileyi, bir çocuğu, bir yaşamı temsil ediyor. Psikoloji biliminin bize gösterdiği gerçek şu ki, travma yalnızca doğrudan yaşayanlarda değil, tanık olanlarda da kalıcı izler bırakıyor.
***
Gazze’deki çocuklar, en temel gelişim ihtiyaçları olan güvenlik, aidiyet ve oyun hakkından mahrum bırakılıyor. Sürekli ölüm tehdidi altında büyüyen bu çocukların, ilerleyen yıllarda travma sonrası stres bozukluğu, kaygı, depresyon gibi psikolojik sorunlar yaşaması neredeyse kaçınılmaz. Ancak mesele yalnızca onlar değil; ekranlardan izleyen bizler de bu travmanın “tanıkları” olarak ikincil travmaya maruz kalıyoruz. Sosyal medyada akan görüntüler, haber bültenlerindeki yıkım sahneleri, zihnimizin kaldırabileceğinden fazlasını önümüze seriyor. Bu nedenle birçok insan farkında olmadan uyku sorunları, umutsuzluk, öfke ya da kaygı yaşıyor.
***
Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde, insanların bu savaşa dair ortak bir “çaresizlik” duygusu yaşadığını gözlemliyoruz. Kimi yardım etmek istiyor, kimi sesini duyurmak için eylemlere katılıyor, kimisi ise haberlerden uzak durmayı bir savunma mekanizması olarak seçiyor. Aslında bütün bu tepkiler, ruhumuzun kendini koruma girişimleri. Çünkü insan zihni, bu kadar yoğun acıya kayıtsız kalacak şekilde programlı değildir.
***
Burada üzerinde düşünmemiz gereken bir diğer boyut ise empati yorgunluğu. Sürekli acı haberlerle karşılaşmak, bir süre sonra insanlarda duygusal tükenmeye yol açabiliyor. Bu da toplumların duyarsızlaşmasına, hatta umutsuzluk ve öfkenin toplumsal ilişkilerimize yansımasına sebep oluyor. İşte tam da bu noktada psikoloji bize şunu söylüyor: Acıya tanık olmak, bizi felç etmek zorunda değil. Aksine, dayanışma, paylaşma ve barışı savunma yönünde harekete geçirebilir.
***
Gazze’de yaşananlar bize bir kez daha şunu hatırlatıyor: İnsan ruhu yalnızca bireysel değil, kolektif olarak da etkileniyor. Bir yerde insanlık yara aldığında, o yara hepimizin ruhunda yankı buluyor. O yüzden bugünlerde yapabileceğimiz en önemli şey, hem kendi psikolojik sınırlarımızı korumak hem de elimizden geldiğince barış, adalet ve insanlık değerlerini savunmaya devam etmek.
***
Gazze’nin sessiz çığlığı bize, psikolojinin evrensel bir hakikatini tekrar hatırlatıyor: Hiçbir travma yalnızca orada kalmaz; yankıları dünyanın dört bir yanına yayılır. Ve bu yankıları iyileştirmenin tek yolu, insanlığın ortak vicdanıdır.