Birçok insan ilişkilerinde bir noktadan sonra kendini şu soruyu sorarken bulur: “Biz hâlâ birbirimizi seviyor muyuz, yoksa sadece alıştık mı?”
Bu soru, aslında bir ilişkinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Çünkü sevgiyle alışkanlık birbirine çok benzer; biri canlıdır, diğeri ise sadece izlerini taşır.
İlişkinin başında duygular yoğundur. Kalp hızlı atar, heyecan yüksektir, her şey anlamlı görünür. Zaman geçtikçe bu yoğunluk azalır; yerini sakin bir bağa, daha oturmuş bir paylaşıma bırakır. Bu aslında doğal bir süreçtir. Ancak bazen bu sakinlik, duygusal mesafeyle karıştırılır. İnsanlar birbirine yabancılaşmaya başlar ama fark etmez.
Bir ilişkiyi ayakta tutan şey sadece aşk değildir. Saygı, güven, anlayış ve birlikte gelişme isteği… Bunlar yoksa, sevgi de yavaş yavaş anlamını yitirir.
Birçok çift, sorunlarını konuşmak yerine görmezden gelir. “Zaten değişmez.” der, “Boşuna konuşmanın anlamı yok.” der. Oysa sustukça duygular birikir, kırgınlıklar kök salar.
Bir uzman olarak gözlemim şu: Çoğu ilişki, büyük bir olayla değil, küçük ihmallerle biter.
Bir “nasılsın?” eksik kalır, bir “teşekkür ederim” söylenmez, bir “özür dilerim” yutulur.
Ve bir bakarsınız, yanınızdaki kişi hâlâ orada ama aranızdaki bağ çoktan yitip gitmiştir.
İyi bir ilişki, mükemmel olmayı değil; gerçek olmayı ister.
Kırılmaktan korkmadan konuşabilmeyi, yargılanmadan anlaşılmayı, birlikte susabilmeyi…
Çünkü sevgi, sadece güzel anlarda değil, zor zamanlarda da birbirine tutunabilme gücüdür.
Eğer ilişkinizde bir şeylerin eksildiğini hissediyorsanız, önce kendinize sorun:
Son zamanlarda gerçekten dinledim mi? Gerçekten ilgilendim mi? Yoksa sadece “varmış gibi” mi davrandım?
Unutmayın, sevgi bir eylemdir. İlgilenmek, çaba göstermek, yeniden denemek bir seçimdir.
İlişkinizi korumanın yolu, her gün küçük ama samimi adımlar atmaktan geçer.
Bir tebessüm, bir dokunuş, bir içten teşekkür bile bazen en iyi terapi olur.
Ve belki de en önemlisi: Sevgi sadece “birlikte olmak” değil, “birlikte iyileşebilmektir.”