Harun Ülger
Köşe Yazarı
Harun Ülger
 

İLİŞKİME BAĞ(IM)LIYIM

İnsanı insan yapan en temel ihtiyaçlardan biri şefkat olsa gerek ve şefkat görmemiş bireylerin canavarlaştığını görmekteyiz. Çevremizde ailesi tarafından fark edilmemiş, şefkat gösterilmemiş ve bu şefkat yoksunluğunu insanlardan intikam alırcasına saldıran bir sırtlan gibi zarar verip kendini fark ettirerek tamamlamaya çalışan birçok kişi var çevremizde. Bireyin şefkat ihtiyacı çocukluğundadır ve bu dönemde tamamlanması gerekir. Çocuğun şefkat ihtiyacının ailesi tarafından tamamlanması ve yetişkinliğe geçişte ise bu şefkatin dışarıdan değil kendi içimizden sağlanması yani öz şefkat duygusunun oluşması gerekmektedir. Toplumumuzda sağlıklı şekilde çocukluğunu geçirmiş ve şefkat arayışını bırakıp şefkati kendi kendine sağlayabilen çok az insan var. Bu şefkat duygusu bize insan olduğumuzu hatırlatır ve varlığımızı fark etmemizi sağlar. Fakat kendi ailesi şefkat göstermemiş ve 40 yaşına gelse de hala şefkat arayışıyla bir oraya bir buraya savrulan bireyler kendilerini romantik ilişkilerde esir ediyorlar. Bu şefkat oyununda ya avcısın ya da av, ya zalimsin ya da mazlum. Öncelikle bu şefkat açığının oluşumunda kimin etken olduğuna ve bunun da neden kaynaklandığına bakacak olursak nesiller boyu reaktif bir şekilde etki-tepki bağlamında babam veya annem bana böyle davrandı çocuklarıma ben böyle yapmayacağım diyen şimdiki anne ve babalar yapmacık ve özgünlükten uzak bir davranış örüntüsüyle kalıcılığı olmayan kimlikler oluşturmaya çalışıyorlar çocukları üzerinde fakat ne kadar iyi yetiştirmek için çabalasak dahi esasında biz neyi görmüş ve nasıl biri olmuş isek çocuklarımız da bizden bunları miras olarak alıyorlar. Günün sonunda ise yetişkinliğe yaş olarak erişmiş fakat duygusal olarak çocuklukta ketlenmiş ve bundan dolayı şefkat arayışında olan ve bunu da farklı stratejilerle elde etmeye çalışan insanlar görüyoruz. İlişkilerde yaşanan bağımlılık seviyesinde olan dışardan güzel ama içeriden bakıldığında yıkıcı bir etkiye sahip olan kişiler arası bağlar tamamen şefkat odağı ile oluşmuş ve birey şefkate maruz kaldıkça da çocukluktan çıkamamakta hatta birbirlerini şefkat yönünden besleyerek kaybetme korkusu ile toksik ilişkileri devam ettirmektedirler. İşte bu şefkat bağlarını keşfetmek esasında çok kolay fakat bu şefkatin dışardan beklenişini inhibe ederek öz şefkati oluşturmak esas meselemizdir. Sınırlarını çizen ve koruyan, insanlara hayır diyerek benlik saygısını yitirmeyen, kendi istek ve ihtiyaçlarının bilincinde hareket eden, istenmedik davranış ve sözlere maruz kalmaktan kendini koruyan bireyler asıl yetişkinliğe erişmiş ve şefkat odaklı ilişki zincirini kırmış insanlardır. Her şeyin gibi şefkatin de yeri ve zamanı vardır. Şefkatin, çocukluk döneminde gerekli bir ihtiyaç olduğundan dolayı ebeveynler tarafından çocuklara sunulması gerekirken yaş ilerleyip artık kendisi bir anne veya baba olacak olgunluğa eriştiğinde hala şefkat odaklı yaşam sürmesi bireyin ruhsal gelişimine ve kimliğine büyük zararlar vermektedir. Patolojik kıskançlıkların oluşumunda değersizlik duygusunun yer ettiğini bilmekteyiz ve bunun temellerinin çocuklukta atıldığını, hayatın çocukluk dinamikleriyle ilerlediğini bilerek ilişkilere ve evliliklere baktığımızda orada ve o zamanda değil hala çocukluk çağımızdaki duygularla hareket ettiğimizi fark edecek ve romantik ilişkilerde partnerler arasında oluşmuş olan bağın ebeveyn-çocuk ekseninde olduğunu fark edeceğiz. Peki tüm bunların farkındalığını kazandıktan sonra ne yapmalıyız? İşte bu soruya terapilerde sıklıkla kullandığım şu cümle ile cevap vermek istiyorum: Şimdi ve burada odaklı yaşamak, Yetişkince bir hayat sürmek ve özgün bir şekilde yaşamak için ya travmalar seni şefkat odağından kurtaracak ya da terapilerle kendi benliğini bulacak asıl benliğine ulaşacaksın. İçimizdeki çocuk dediğimiz aslında bizim geçmiş öğrenmelerimizdir. Şuan yaşam içerisinde nasıl davrandığımız ve hissettiğimizin belirleyicisi içimizdeki çocuktur. O çocuğun odağında yaşamak için onu bulup enkaz altından çıkarmak, yaralarını sarmak gerekir. Sosyal mecralarda ara ara paylaşılan ve espritüel şekilde ele alınan hadi çocukluğuna inelim cümlesinin aslında içimizdeki çocuğa iniş olduğunu ve o yolculuğun asıl benliğimize olduğunu fark edebilmemiz gerekiyor. Bitirilmemiş işler, yarım kalmış yaşamlar ve daha niceleri bizi hala etkileyen dinamikler. Bir psikoterapist olarak terapilerde ele aldıklarımız sorunlardan ziyade sorunların temelidir.
Ekleme Tarihi: 25 Haziran 2022 - Cumartesi
Harun Ülger

İLİŞKİME BAĞ(IM)LIYIM

İnsanı insan yapan en temel ihtiyaçlardan biri şefkat olsa gerek ve şefkat görmemiş bireylerin canavarlaştığını görmekteyiz. Çevremizde ailesi tarafından fark edilmemiş, şefkat gösterilmemiş ve bu şefkat yoksunluğunu insanlardan intikam alırcasına saldıran bir sırtlan gibi zarar verip kendini fark ettirerek tamamlamaya çalışan birçok kişi var çevremizde. Bireyin şefkat ihtiyacı çocukluğundadır ve bu dönemde tamamlanması gerekir. Çocuğun şefkat ihtiyacının ailesi tarafından tamamlanması ve yetişkinliğe geçişte ise bu şefkatin dışarıdan değil kendi içimizden sağlanması yani öz şefkat duygusunun oluşması gerekmektedir.

Toplumumuzda sağlıklı şekilde çocukluğunu geçirmiş ve şefkat arayışını bırakıp şefkati kendi kendine sağlayabilen çok az insan var. Bu şefkat duygusu bize insan olduğumuzu hatırlatır ve varlığımızı fark etmemizi sağlar. Fakat kendi ailesi şefkat göstermemiş ve 40 yaşına gelse de hala şefkat arayışıyla bir oraya bir buraya savrulan bireyler kendilerini romantik ilişkilerde esir ediyorlar. Bu şefkat oyununda ya avcısın ya da av, ya zalimsin ya da mazlum. Öncelikle bu şefkat açığının oluşumunda kimin etken olduğuna ve bunun da neden kaynaklandığına bakacak olursak nesiller boyu reaktif bir şekilde etki-tepki bağlamında babam veya annem bana böyle davrandı çocuklarıma ben böyle yapmayacağım diyen şimdiki anne ve babalar yapmacık ve özgünlükten uzak bir davranış örüntüsüyle kalıcılığı olmayan kimlikler oluşturmaya çalışıyorlar çocukları üzerinde fakat ne kadar iyi yetiştirmek için çabalasak dahi esasında biz neyi görmüş ve nasıl biri olmuş isek çocuklarımız da bizden bunları miras olarak alıyorlar.

Günün sonunda ise yetişkinliğe yaş olarak erişmiş fakat duygusal olarak çocuklukta ketlenmiş ve bundan dolayı şefkat arayışında olan ve bunu da farklı stratejilerle elde etmeye çalışan insanlar görüyoruz. İlişkilerde yaşanan bağımlılık seviyesinde olan dışardan güzel ama içeriden bakıldığında yıkıcı bir etkiye sahip olan kişiler arası bağlar tamamen şefkat odağı ile oluşmuş ve birey şefkate maruz kaldıkça da çocukluktan çıkamamakta hatta birbirlerini şefkat yönünden besleyerek kaybetme korkusu ile toksik ilişkileri devam ettirmektedirler. İşte bu şefkat bağlarını keşfetmek esasında çok kolay fakat bu şefkatin dışardan beklenişini inhibe ederek öz şefkati oluşturmak esas meselemizdir. Sınırlarını çizen ve koruyan, insanlara hayır diyerek benlik saygısını yitirmeyen, kendi istek ve ihtiyaçlarının bilincinde hareket eden, istenmedik davranış ve sözlere maruz kalmaktan kendini koruyan bireyler asıl yetişkinliğe erişmiş ve şefkat odaklı ilişki zincirini kırmış insanlardır.

Her şeyin gibi şefkatin de yeri ve zamanı vardır. Şefkatin, çocukluk döneminde gerekli bir ihtiyaç olduğundan dolayı ebeveynler tarafından çocuklara sunulması gerekirken yaş ilerleyip artık kendisi bir anne veya baba olacak olgunluğa eriştiğinde hala şefkat odaklı yaşam sürmesi bireyin ruhsal gelişimine ve kimliğine büyük zararlar vermektedir. Patolojik kıskançlıkların oluşumunda değersizlik duygusunun yer ettiğini bilmekteyiz ve bunun temellerinin çocuklukta atıldığını, hayatın çocukluk dinamikleriyle ilerlediğini bilerek ilişkilere ve evliliklere baktığımızda orada ve o zamanda değil hala çocukluk çağımızdaki duygularla hareket ettiğimizi fark edecek ve romantik ilişkilerde partnerler arasında oluşmuş olan bağın ebeveyn-çocuk ekseninde olduğunu fark edeceğiz.

Peki tüm bunların farkındalığını kazandıktan sonra ne yapmalıyız? İşte bu soruya terapilerde sıklıkla kullandığım şu cümle ile cevap vermek istiyorum: Şimdi ve burada odaklı yaşamak, Yetişkince bir hayat sürmek ve özgün bir şekilde yaşamak için ya travmalar seni şefkat odağından kurtaracak ya da terapilerle kendi benliğini bulacak asıl benliğine ulaşacaksın. İçimizdeki çocuk dediğimiz aslında bizim geçmiş öğrenmelerimizdir. Şuan yaşam içerisinde nasıl davrandığımız ve hissettiğimizin belirleyicisi içimizdeki çocuktur. O çocuğun odağında yaşamak için onu bulup enkaz altından çıkarmak, yaralarını sarmak gerekir. Sosyal mecralarda ara ara paylaşılan ve espritüel şekilde ele alınan hadi çocukluğuna inelim cümlesinin aslında içimizdeki çocuğa iniş olduğunu ve o yolculuğun asıl benliğimize olduğunu fark edebilmemiz gerekiyor. Bitirilmemiş işler, yarım kalmış yaşamlar ve daha niceleri bizi hala etkileyen dinamikler. Bir psikoterapist olarak terapilerde ele aldıklarımız sorunlardan ziyade sorunların temelidir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.