Kıskançlık, çoğu kişinin yaşamında zaman zaman ortaya çıkan, kimi zaman bastırılmaya çalışılan fakat aslında tamamen insani bir duygudur. Bilimsel açıdan ele alındığında, insanın tehdit algıladığında devreye giren biyolojik bir sistemin parçası olduğu görülür. Bazen somut bir duruma dayanır, bazen de kişinin öz-değer algısının sarsılmasıyla ortaya çıkar. Bu nedenle kıskançlığı yalnızca “olumsuz” bir duygu olarak etiketlemek, hem duyguyu hem de kişinin kendisini anlamayı zorlaştırır. Önemli olan, kıskançlığın nasıl yaşandığı ve nasıl yönetildiğidir.
***
Her insan farklı yoğunluklarda kıskançlık hissedebilir. Bazı durumlarda bu duygu kişiyi ilişkiye daha fazla emek vermeye, ihtiyaçlarını ifade etmeye ya da bağını güçlendirmeye yönlendirebilir. Bu işlevsel bir süreçtir. Ancak kimi zaman kıskançlık, kontrol etme çabalarına, sürekli sorgulamaya veya zihinsel senaryolar üretmeye dönüşür. Bu noktada duygu, kişiye de ilişkiye de zarar vermeye başlar. Bu yüzden önce duyguyu bastırmadan, yargılamadan fark etmek gerekir. “Ben neden böyle hissettim?” sorusu, duyguyu anlamanın anahtarıdır. Çoğu zaman tehdit altında olan şey aslında sevgi değil, değersizlik hissi, terk edilme korkusu veya yetersizlik kaygısıdır.
***
Kıskançlığın büyümesinde kıyas davranışları da büyük rol oynar. İnsan zihni farkında olmadan sürekli karşılaştırma yapmaya eğilimlidir, fakat bu karşılaştırmalar genellikle kişiye zarar verir. Bir başkasıyla kendini kıyaslamak yerine, kişinin kendi gelişim yoluna odaklanması hem benlik saygısını güçlendirir hem de kıskançlığın yoğunluğunu azaltır. Böyle dönemlerde iletişim biçimi de belirleyicidir. Suçlayıcı cümleler savunma yaratır ve duyguyu daha da körüklerken, kişinin kendi hissini sakin bir dille ifade etmesi ilişkiyi onarıcı bir etki yaratır. “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum” şeklinde bir cümle, karşı tarafla çatışmayı değil, anlaşılmayı mümkün kılar.
***
Kıskançlık çoğu zaman gerçeklerden çok zihinsel senaryolar tarafından büyütülür. Zihin bir kez tehdit algıladığında, kanıt aramaya başlar ve bu kanıt çoğu zaman gerçeğe değil, kaygıya dayanır. Bu nedenle kişinin kendine “Elimde gerçek bir kanıt var mı, yoksa korkum mu konuşuyor?” diye sorması, duygunun kontrol altına alınmasında etkili bir psikolojik tekniktir. Bunun yanında kişisel sınırları ve öz-değerini yalnızca ilişkiye ya da başka insanların davranışlarına bağlamamak da önemlidir. Kişinin kendi ilgi alanlarının, sosyal çevresinin, mesleki hedeflerinin ve kişisel bakımının güçlü olması, duygusal dengeyi destekler ve ilişkide daha güvenli bir alan yaratır.
***
Bazı durumlarda kıskançlığın kökeni geçmiş deneyimlere, çocukluk döneminde gelişen bağlanma stiline veya kişinin tekrar eden ilişki örüntülerine dayanabilir. Böyle anlarda duyguyu tek başına yönetmek zorlaşabilir. Profesyonel bir destek almak, hem kişinin kendisini daha iyi tanımasını sağlar hem de ilişkilerini daha sağlıklı bir çerçeveye oturtur.
***
Kısacası kıskançlık, yok edilmesi gereken bir düşman değil, anlaşılması gereken bir rehberdir. İnsan olmanın doğal bir parçasıdır ve doğru yönetildiğinde kişinin kendisine dair önemli ipuçları sunar. Duyguyu bastırmak yerine anlamaya çalışmak, hem bireyin iç dünyasını hem de ilişkilerini güçlendiren bir adımdır.