Dünya Sağlık Örgütü, obeziteyi 21. yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olarak tanımlıyor. Türkiye’de ise hem yetişkinlerde hem de çocuklarda obezite oranı son yıllarda endişe verici şekilde arttı. Ancak ne zaman obezite konuşulsa, konu çoğunlukla diyetler, spor programları, mide küçültme operasyonları gibi fiziksel çözümler etrafında dönüyor.
Çoğu zaman göz ardı edilen ama aslında obezitenin temelinde yatan unsurlardan biri duygusal yeme davranışı. Kişi, öfkesini, stresini, yalnızlığını ya da değersizlik hissini bastırmak için yemeğe yöneliyor. Bu, bilinçli bir tercih değil; beynin kısa vadeli rahatlama arayışı. Yani kişi sadece acıktığı için değil, duygusal boşlukları doldurmak için yiyor.
Birçok danışanım, kilo alma sürecini anlatırken “içim daraldıkça yedim” ya da “kendimi yalnız hissettikçe mutfağa gittim” gibi cümleler kuruyor. Yani kilo alımı bir sonuç, ama sebep ruhsal bir zorluk. Obezite, yalnızca fiziksel bir rahatsızlık değil; çoğu zaman kendilik değeriyle, geçmiş travmalarla ve toplumsal baskılarla örülü bir sürecin yansımasıdır.
Üstelik toplumun obez bireylere yönelik yaklaşımı da bu süreci daha da zorlaştırıyor. Alay, dışlama, işe alımlarda önyargı, sosyal medyada bedenle ilgili acımasız yorumlar... Tüm bunlar bireyin kendine olan bakışını zehirliyor. Obeziteyle yaşayan bireyler sadece bedenleriyle değil, toplumun yargısıyla da mücadele etmek zorunda kalıyor.
Son yıllarda artan çocukluk çağı obezitesi, ilerideki psikolojik sorunların habercisi olabilir. Aile içi ilişkilerde yemek bir ödül-ceza aracı haline gelmişse ya da çocuk stres altında yemeğe yöneliyorsa, bu alışkanlık ergenliğe ve yetişkinliğe taşınır. Erken yaşta başlayan bu döngü kırılmazsa, sadece beden değil, benlik algısı da şekil değiştirir.
Bir psikolog olarak obeziteyle mücadelede yalnızca diyetisyen desteğinin yeterli olmadığını savunuyorum. Bedenle birlikte zihin de tedavi edilmelidir. Duygusal yeme davranışının kökenini anlamak, travmalarla yüzleşmek, özgüven geliştirmek bu sürecin ayrılmaz parçalarıdır. Aynı zamanda toplumsal bilinçlenme, medyada beden olumlama ve okullarda sağlıklı yaşam eğitimleri bu mücadelede güçlü bir zemin oluşturur.
Kilo sadece terazide değil, bazen insanın ruhunun da yüküdür. Obeziteyi sadece “fazla yemek” olarak görmek, bu karmaşık süreci yüzeysel okumaktır. Oysa sağlıklı bir yaşam, bedenle birlikte zihni de özgürleştirmeyi gerektirir.