Harun Ülger
Köşe Yazarı
Harun Ülger
 

SAVAŞTA İNSAN KALMAK

Savaşlar genellikle haritalar üzerinde çizilen sınırlarla başlar ama asıl yıkımı insan zihninde ve kalbinde bırakır. İran ile İsrail arasında yaşanan son gerilim, sadece füzeleri, sirenleri ve ekranlara yansıyan dramatik görüntüleriyle değil; bireyin ruhsal bütünlüğünü zedeleyen sessiz ve sinsi bir tahribatla da ilerliyor. İKİNCİ TRAVMA Bir uzman olarak bu dönemde sık sık şu soruyla karşılaşıyorum: “Sürekli savaş haberleri izliyorum, neden bu kadar kötü hissediyorum?” Çünkü insan, yalnızca kendi başına gelenlerden değil; tanık olduklarından da yara alır. Bu duygusal yaralanmaya “ikincil travma” diyoruz. Filistin’de enkaz altındaki bir çocukla göz göze gelmek ya da Tel Aviv’de sığınağa koşan yaşlı bir adamı izlemek... Görüntüler geçici ama etkileri kalıcıdır. *** Savaş, sadece ölümleri değil, anlam kayıplarını da beraberinde getirir. İnsanlar, "neden yaşıyoruz, bu dünyanın adaleti nerede, kötülük neden kazanıyor" gibi sorularla baş başa kalır. İşte bu noktada savaş, yalnızca toplarıyla değil; insanın inanç sistemine de saldırır. *** Savaş ortamlarında bireyler genellikle üç temel tepki verir: Donakalmak – Haberleri izlerken kitlenmek, hiçbir şey yapamamak. Kaçmak – Sosyal medyadan, haberlerden uzaklaşmak. Savaşmak – Duygusal olarak tepki vermek, öfke, isyan, hatta nefret üretmek. *** Oysa psikolojik dayanıklılık, bu üç refleksin ötesine geçmeyi gerektirir. Duygularımıza sahip çıkmak, acıya temas etmek ama onun içinde kaybolmamak; bu, hem bireysel hem kolektif iyileşmenin ilk adımıdır. *** Bu çatışma döneminde en büyük ruhsal riski taşıyan kesim çocuklar ve gençler. Her ne kadar fiziksel olarak savaştan uzak olsalar da, sosyal medya aracılığıyla savaşın içine çekiliyorlar. Travmatik görüntülere maruz kalan bir çocuğun beyni, gerçeklik ile kurgu arasındaki farkı kolay ayırt edemez. Bu da uyku problemleri, öfke patlamaları, kaygı bozuklukları gibi uzun vadeli sorunlara zemin hazırlar. BİZLER; İNSANLIĞIN BİR PARÇASIYIZ Savaşlar tarihin her döneminde oldu ve ne yazık ki olmaya da devam edecek. Ama bizim elimizde hâlâ bir seçenek var: İnsan kalmak. Acıya karşı duyarsızlaşmadan, nefrete yenilmeden, karşı tarafı "öteki" ilan etmeden var olabilmek. Çünkü bizler yalnızca ulusların, liderlerin ya da orduların değil; insanlığın bir parçasıyız. *** Şimdi belki de en büyük görevimiz, bu savaş çağında insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlamak. Ve hatırlatmak.
Ekleme Tarihi: 20 June 2025 - Friday

SAVAŞTA İNSAN KALMAK

Savaşlar genellikle haritalar üzerinde çizilen sınırlarla başlar ama asıl yıkımı insan zihninde ve kalbinde bırakır. İran ile İsrail arasında yaşanan son gerilim, sadece füzeleri, sirenleri ve ekranlara yansıyan dramatik görüntüleriyle değil; bireyin ruhsal bütünlüğünü zedeleyen sessiz ve sinsi bir tahribatla da ilerliyor.

İKİNCİ TRAVMA

Bir uzman olarak bu dönemde sık sık şu soruyla karşılaşıyorum: “Sürekli savaş haberleri izliyorum, neden bu kadar kötü hissediyorum?” Çünkü insan, yalnızca kendi başına gelenlerden değil; tanık olduklarından da yara alır. Bu duygusal yaralanmaya “ikincil travma” diyoruz. Filistin’de enkaz altındaki bir çocukla göz göze gelmek ya da Tel Aviv’de sığınağa koşan yaşlı bir adamı izlemek... Görüntüler geçici ama etkileri kalıcıdır.

***

Savaş, sadece ölümleri değil, anlam kayıplarını da beraberinde getirir. İnsanlar, "neden yaşıyoruz, bu dünyanın adaleti nerede, kötülük neden kazanıyor" gibi sorularla baş başa kalır. İşte bu noktada savaş, yalnızca toplarıyla değil; insanın inanç sistemine de saldırır.

***

Savaş ortamlarında bireyler genellikle üç temel tepki verir:

Donakalmak – Haberleri izlerken kitlenmek, hiçbir şey yapamamak.

Kaçmak – Sosyal medyadan, haberlerden uzaklaşmak.

Savaşmak – Duygusal olarak tepki vermek, öfke, isyan, hatta nefret üretmek.

***

Oysa psikolojik dayanıklılık, bu üç refleksin ötesine geçmeyi gerektirir. Duygularımıza sahip çıkmak, acıya temas etmek ama onun içinde kaybolmamak; bu, hem bireysel hem kolektif iyileşmenin ilk adımıdır.

***

Bu çatışma döneminde en büyük ruhsal riski taşıyan kesim çocuklar ve gençler. Her ne kadar fiziksel olarak savaştan uzak olsalar da, sosyal medya aracılığıyla savaşın içine çekiliyorlar. Travmatik görüntülere maruz kalan bir çocuğun beyni, gerçeklik ile kurgu arasındaki farkı kolay ayırt edemez. Bu da uyku problemleri, öfke patlamaları, kaygı bozuklukları gibi uzun vadeli sorunlara zemin hazırlar.

BİZLER; İNSANLIĞIN BİR PARÇASIYIZ

Savaşlar tarihin her döneminde oldu ve ne yazık ki olmaya da devam edecek. Ama bizim elimizde hâlâ bir seçenek var: İnsan kalmak. Acıya karşı duyarsızlaşmadan, nefrete yenilmeden, karşı tarafı "öteki" ilan etmeden var olabilmek. Çünkü bizler yalnızca ulusların, liderlerin ya da orduların değil; insanlığın bir parçasıyız.

***

Şimdi belki de en büyük görevimiz, bu savaş çağında insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlamak. Ve hatırlatmak.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Cookies are used to ensure you get the best experience on our website. By continuing to use our site, you accept our use of cookies.