Lütfi  Vural
Köşe Yazarı
Lütfi Vural
 

İKLİM KANUNU GELİYOR YENİ UYGULAMALAR HAYATIMIZA GİRECEK

Yakın geçmişe kadar sanayi üretiminde ve madencilik faaliyetlerinde çevrenin kirlenmesi ve doğanın tahribatı ikinci planda değerlendirildi. Çevre ve doğa ile uyumlu üretim göz ardı edildi. İlk önce üretim, her şeye rağmen üretim anlayışı uygulamada bugüne kadar daha çok rağbet gördü. Bu anlayışın doğa ve çevreye verdiği zararı geçmiş yılların muhasebesini ve değerlendirmesini yaptığımızda görüyoruz. Geride bırakılan onarılamayan ağır bir doğa tahribatı ve sadece günümüzü değil geleceğimizi de tehdit eden çevre kirliliği. Atık su kanalına dönen akarsular, çaylar, dereler. Kimyasal atık bırakılan kanallar. Kimyasal ilaç, pestisit ve gübrelerle kirlenen tarım alanları.   EN YÜKSEK DEĞERİNİN İKİ KATINA YAKLAŞTI   Sanayi devrimi dediğimiz büyük tesislerin üretime başlaması 18. yy. da İngiltere’de buharlı makinalarla başladı. Sonrasında Avrupa’nın diğer ülkelerine ve kıta dışına yayıldı. Buharlı makinalarda  yakıt olarak kömür ve antrasit kullanıldı. Aynı sistem gemilerde ve trenlerde de kullanılmaya başlayınca uzak kıtalarla olan ticari ilişkiler hızlandı. Uzak doğudan hammadde getiriliyor, üretilen mallarda yeni pazarlara gönderiliyordu. Sanayi devrimi meyvelerini vermeye başlamıştı. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa zenginleşiyor, uzak doğu sömürülüyordu. Bununla birlikte kömür tüketimi arttığı için fosil yakıtlardan çıkan sera gazları sürekli atmosferde birikmeye başladı. Günümüzde atmosferde biriken sera gazı miktarı dünya tarihindeki en yüksek değerinin iki katına yaklaştı. Bunun da faturası “küresel ısınma”, kuraklık, sel vb. gibi doğal afetler olarak görülmeye başladı.   ***    Fosil yakıtların küresel ısınmaya neden olduğu 80’li yıllarda ilk önce NASA atmosfer bilimcileri tarafından ileri sürüldü. Bunların başında Dr. James HANSEN geliyor. Araştırmalarda elde ettiği ilk sonuçları kongreye sundu. Aynı zamanda dünya liderlerine raporlar gönderdi. Önlem alınmazsa geri dönüşü olmayan bir ısınma sürecinin başlayacağını belirtti. Bunun içinde fosil yakıtların azaltılması gerektiğini belirtti. Zaman içerisinde dünya kamuoyunda oluşan tepkilerden sonra 1994 yılında Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” imzalandı. Daha sonra Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. 2015 yılında Paris Anlaşması imzalandı ve 2020 yılından itibaren yürürlüğe girdi.    TÜRKİYE İÇİN HAYATİ BİR ÖNEME SAHİP   Kirliliği en aza indiren ve doğa ile uyumlu üretim anlayışı özellikle Avrupa’da rağbet görmeye başladı. Bu yönde oluşturulan politikalar siyasetin de ana gündemi haline geldi. Avrupa Parlamentosu 2019 yılının Aralık ayında “Avrupa Yeşil Mutabakatı”nı yayınladı. Sanayiden tarıma kadar birçok alanda kirliliği azaltan ve doğayla uyumu önceleyen belirli üretim kriterleri getirildi. Bunların başında enerji üretiminde fosil yakıtların en aza indirildiği, doğanın tahrip edilmediği ve çevrenin kirletilmediği üretim anlayışı geliyor. Bu yaklaşım “yeşil dönüşüm” olarak ifade ediliyor. Bu kriterler sadece Avrupa da üretilip kıta dışına gönderilen ürünlerde değil, kıta dışından gelecek ürünler için de getirildi. “Sınırda karbon vergisi” uygulaması yürürlüğe girdiğinde bu kriterleri taşımayan ürünlerden karbon vergisi alınacak. Bu durum Avrupa’ya ihracat yapan bütün ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Türkiye için hayati bir öneme sahip. Çünkü Türkiye ihracatının önemli bir kısmını Avrupa ülkelerine yapıyor.  Bu durumun ekonomik olarak faturası yüksek. En önemlisi de bu pazarın kaybedilmesi riski var.    YASAL DÜZENLEME HAZIRLANIYOR   AB 2050 yılında iklim nötr bir kıta olmayı hedefliyor. Türkiye iklim politikasını ve hedeflerini en son Mısır’da düzenlenen İklim Konferansında açıkladı. Türkiye net sıfır emisyonu için 2053 yılını hedefledi. 2030 için belirlediği yüzde 21 emisyon azaltım hedefini yüzde 41'e yükseltti.  İklim politikalarının uygulamadaki esaslarını belirleyen yasal düzenleme hazırlanıyor. “İklim Kanunu” olarak adlandırılan yasa çalışması yeni yasama döneminde TBMM açıldığında gündeme gelecek. Bölgemizi göz önüne aldığımızda Manisa il olarak hem sanayi üretiminde hem de tarımsal üretimde önemli bir potansiyele sahip. Yeni yasa ile birçok yeni uygulama hayatımıza girecek.    Bir sonraki yazımda taslak İklim Kanunu’nun bölümlerini ve içeriğini değerlendireceğim.
Ekleme Tarihi: 04 Eylül 2023 - Pazartesi
Lütfi  Vural

İKLİM KANUNU GELİYOR YENİ UYGULAMALAR HAYATIMIZA GİRECEK

Yakın geçmişe kadar sanayi üretiminde ve madencilik faaliyetlerinde çevrenin kirlenmesi ve doğanın tahribatı ikinci planda değerlendirildi. Çevre ve doğa ile uyumlu üretim göz ardı edildi. İlk önce üretim, her şeye rağmen üretim anlayışı uygulamada bugüne kadar daha çok rağbet gördü. Bu anlayışın doğa ve çevreye verdiği zararı geçmiş yılların muhasebesini ve değerlendirmesini yaptığımızda görüyoruz. Geride bırakılan onarılamayan ağır bir doğa tahribatı ve sadece günümüzü değil geleceğimizi de tehdit eden çevre kirliliği. Atık su kanalına dönen akarsular, çaylar, dereler. Kimyasal atık bırakılan kanallar. Kimyasal ilaç, pestisit ve gübrelerle kirlenen tarım alanları.

 

EN YÜKSEK DEĞERİNİN İKİ KATINA YAKLAŞTI

 

Sanayi devrimi dediğimiz büyük tesislerin üretime başlaması 18. yy. da İngiltere’de buharlı makinalarla başladı. Sonrasında Avrupa’nın diğer ülkelerine ve kıta dışına yayıldı. Buharlı makinalarda  yakıt olarak kömür ve antrasit kullanıldı. Aynı sistem gemilerde ve trenlerde de kullanılmaya başlayınca uzak kıtalarla olan ticari ilişkiler hızlandı. Uzak doğudan hammadde getiriliyor, üretilen mallarda yeni pazarlara gönderiliyordu. Sanayi devrimi meyvelerini vermeye başlamıştı. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa zenginleşiyor, uzak doğu sömürülüyordu. Bununla birlikte kömür tüketimi arttığı için fosil yakıtlardan çıkan sera gazları sürekli atmosferde birikmeye başladı. Günümüzde atmosferde biriken sera gazı miktarı dünya tarihindeki en yüksek değerinin iki katına yaklaştı. Bunun da faturası “küresel ısınma”, kuraklık, sel vb. gibi doğal afetler olarak görülmeye başladı.

 

***

 

 Fosil yakıtların küresel ısınmaya neden olduğu 80’li yıllarda ilk önce NASA atmosfer bilimcileri tarafından ileri sürüldü. Bunların başında Dr. James HANSEN geliyor. Araştırmalarda elde ettiği ilk sonuçları kongreye sundu. Aynı zamanda dünya liderlerine raporlar gönderdi. Önlem alınmazsa geri dönüşü olmayan bir ısınma sürecinin başlayacağını belirtti. Bunun içinde fosil yakıtların azaltılması gerektiğini belirtti. Zaman içerisinde dünya kamuoyunda oluşan tepkilerden sonra 1994 yılında Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” imzalandı. Daha sonra Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. 2015 yılında Paris Anlaşması imzalandı ve 2020 yılından itibaren yürürlüğe girdi. 

 

TÜRKİYE İÇİN HAYATİ BİR ÖNEME SAHİP

 

Kirliliği en aza indiren ve doğa ile uyumlu üretim anlayışı özellikle Avrupa’da rağbet görmeye başladı. Bu yönde oluşturulan politikalar siyasetin de ana gündemi haline geldi. Avrupa Parlamentosu 2019 yılının Aralık ayında “Avrupa Yeşil Mutabakatı”nı yayınladı. Sanayiden tarıma kadar birçok alanda kirliliği azaltan ve doğayla uyumu önceleyen belirli üretim kriterleri getirildi. Bunların başında enerji üretiminde fosil yakıtların en aza indirildiği, doğanın tahrip edilmediği ve çevrenin kirletilmediği üretim anlayışı geliyor. Bu yaklaşım “yeşil dönüşüm” olarak ifade ediliyor. Bu kriterler sadece Avrupa da üretilip kıta dışına gönderilen ürünlerde değil, kıta dışından gelecek ürünler için de getirildi. “Sınırda karbon vergisi” uygulaması yürürlüğe girdiğinde bu kriterleri taşımayan ürünlerden karbon vergisi alınacak. Bu durum Avrupa’ya ihracat yapan bütün ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Türkiye için hayati bir öneme sahip. Çünkü Türkiye ihracatının önemli bir kısmını Avrupa ülkelerine yapıyor.  Bu durumun ekonomik olarak faturası yüksek. En önemlisi de bu pazarın kaybedilmesi riski var. 

 

YASAL DÜZENLEME HAZIRLANIYOR

 

AB 2050 yılında iklim nötr bir kıta olmayı hedefliyor. Türkiye iklim politikasını ve hedeflerini en son Mısır’da düzenlenen İklim Konferansında açıkladı. Türkiye net sıfır emisyonu için 2053 yılını hedefledi. 2030 için belirlediği yüzde 21 emisyon azaltım hedefini yüzde 41'e yükseltti.  İklim politikalarının uygulamadaki esaslarını belirleyen yasal düzenleme hazırlanıyor. “İklim Kanunu” olarak adlandırılan yasa çalışması yeni yasama döneminde TBMM açıldığında gündeme gelecek. Bölgemizi göz önüne aldığımızda Manisa il olarak hem sanayi üretiminde hem de tarımsal üretimde önemli bir potansiyele sahip. Yeni yasa ile birçok yeni uygulama hayatımıza girecek. 

 

Bir sonraki yazımda taslak İklim Kanunu’nun bölümlerini ve içeriğini değerlendireceğim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.