Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

IŞIĞI YAYMAK

Değerli dostlar, bu hafta itibariyle yeni bir yıla girdik. Yeni yılın, 2023 yılının ayrı bir önemi ve anlamı da var. Cumhuriyetimizin 100. Yılı. 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını büyük bir coşku ve sevinçle kutlayacağız. 2023 yılının sağlık, mutluluk, esenlik ve huzur dolu geçmesini diliyorum. Bu yılla birlikte nice güzel günler ve umut dolu yıllar diliyorum. *** Bu haftaki yazımızın başlığı da yeni yıla uygun oldu. Yeni yılda çevremize ve bulunduğumuz yere bol bol ışık saymayı, çevremizi aydınlatmayı düşlerken ışığı bol kişilerin bu görevi yerine getireceğini umuyorum. Bu haftaki yazımıza da yine ilginç bir öykü ile başlayıp konuyla ilgili değerlendirme yapmak istiyorum. Öykümüz şöyle. *** Hali vakti yerinde büyük işletlemeleri olan yaşlı bir adam hastalanır. Bu hastalığının kendisi için pek iyi olmadığını ve artık günlerinin sayılı olduğunu düşünür. Yaşlı adamın üç oğlu vardır. Oğullarını yanına çağırır. Onlara artık yaşlandığından, sağlığının iyi olmadığından ve hastalığının işin başında durmasına engel olduğundan söz eder. Oğullarına gelecekle ilgili öğütler verir. *** “Üçünüz de benim çocuklarım, oğullarımsınız. İçinizden hanginizin şirketimizin başına geçecek, buna karar vermem zor. Ben öldükten sonra da bu yüzden aranızın açılmasını hiç istemem. O yüzden, hanginizin işin başında olmayı hak ettiğine karar vermek için sizi sınamaya karar verdim. Üçünüze de iki yüzer lira vereceğim. Şimdi evden çıkacaksınız; bu iki yüz lirayla öyle bir şey alacaksınız ki o aldığınız şeyi akşam eve getirdiğinizde bu odayı bir uçtan bir uca doldursun. Bu dediğimi kim yapabilirse işlerin başına da o geçecek!” der. *** Çocuklar, babalarının yanından ayrılırlar ve her biri farklı bir sokaktan yola çıkıp babalarının isteğini gerçekleştirmeye girişirler. Akşam eve döndüklerinde babaları, “Sevgili çocuklarım, iki yüz lirayla ne yaptınız, ne aldınız?” diye sorar. *** Büyük oğul, “Bir arkadaşımın çiftliğine gittim.  Ona iki yüz lirayı verdim ve ondan iki çuval saman aldım.” diye cevap verir. Sonra odadan dışarı çıkar, aldığı samanları içeri getirir; çuvalı açar ve samanları havaya savurmaya başlar. Odanın her tarafı bir anda samanla dolar. Ama az sonra samanların tümü yere iner ve böylece büyük oğulun babasının istediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadığı görülür. *** Yaşlı adam, bunun üzerine ortanca oğluna bakarak “Peki oğlum, sen paranla ne yaptın?” diye sorar. Ortanca oğul, “Yorgancıya gittim. Ondan iki yüz liralık kuştüyü aldım.” diye cevap verir. Ardından çuvalını içeri getirip içindeki bütün tüyleri savurmaya başlar. Birkaç dakikalığına neredeyse tüm oda tüylerle dolar, ama samanlar gibi tüyler de yavaş yavaş yere iner ve böylece bu çocuğun da odayı dolduramadığı görülür. Sıra, en küçük çocuğa gelmiştir. *** Hasta yatağında hafifçe doğrulan adam, “Sen evladım, sen paranı ne yaptın?” diye merakla sorar. Küçük oğul, “İlk olarak bir dükkana gittim. İki yüz lirayı dükkan sahibine verdim ve ondan parayı bozmasını istedim. Sonra, yüz lirayı bir hayır kurumunun kumbarasına bıraktım. Doksan lirayla yolda gördüğüm iki muhtaç insana yiyecek bir şeyler alıp verdim. Kalan on lirayla da iki şey aldım.” Küçük oğul, bunu der demez elini cebine atıp bir kibrit ile bir mum çıkarır. Odanın lambasını kapatıp mumu yakınca tüm oda mumun yaydığı ışıkla dolar. İki yüzer liralık saman ve kuş tüyü odayı doldurmaya yetmemiştir; ama on liraya alınan kibrit ile mum, tüm odayı bir uçtan öbür uca ışıkla doldurmuştur. *** Yaşlı adam, memnun bir yüz ifadesiyle “Çok iyi oğlum!” der. “Benden sonra işlerin başında sen olacaksın. Çünkü hayata dair çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı öğrenmişsin.” Öykümüz böyle. *** Şimdi şöyle bir çevremize bakalım. Ufku, bakış açısı, görüşü, düşüncesi; yararcı, paylaşımcı, işe yarar, geliştirici ve yüceltici düşüncelere sahip insanlara gereksinim var mı? Evet, var. Ne iş yerimiz ve işimiz ne de ülkemiz, dar görüşlü, sığ ve basit düşünen insanlarla bir yere varamaz. *** Küçük hesap yapanlarla, anahtar deliğinden bakanlarla yol yürünmez, başarı sağlanmaz, gelişim olmaz. Artık, geniş bakış açısına, çok yönlü düşünmeye ve geliştirici bilgi ve davranışlara ulaşmamız gerekiyor. Evet, çevremizdeki işe yaramaz, çerden çöpten, ottan samandan varlıklardan kurtulmak gerek. Yolumuzu geleceğimizi aydınlatacak kişilere gereksinim var. Ayağımıza taş olanlardan, tökezletenlerden uzak durmak gerekiyor. Sözün Özü: Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz. Victor Hugo
Ekleme Tarihi: 03 Ocak 2023 - Salı
Mustafa ATALAY

IŞIĞI YAYMAK

Değerli dostlar, bu hafta itibariyle yeni bir yıla girdik. Yeni yılın, 2023 yılının ayrı bir önemi ve anlamı da var. Cumhuriyetimizin 100. Yılı. 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını büyük bir coşku ve sevinçle kutlayacağız. 2023 yılının sağlık, mutluluk, esenlik ve huzur dolu geçmesini diliyorum. Bu yılla birlikte nice güzel günler ve umut dolu yıllar diliyorum.

***

Bu haftaki yazımızın başlığı da yeni yıla uygun oldu. Yeni yılda çevremize ve bulunduğumuz yere bol bol ışık saymayı, çevremizi aydınlatmayı düşlerken ışığı bol kişilerin bu görevi yerine getireceğini umuyorum. Bu haftaki yazımıza da yine ilginç bir öykü ile başlayıp konuyla ilgili değerlendirme yapmak istiyorum. Öykümüz şöyle.

***

Hali vakti yerinde büyük işletlemeleri olan yaşlı bir adam hastalanır. Bu hastalığının kendisi için pek iyi olmadığını ve artık günlerinin sayılı olduğunu düşünür. Yaşlı adamın üç oğlu vardır. Oğullarını yanına çağırır. Onlara artık yaşlandığından, sağlığının iyi olmadığından ve hastalığının işin başında durmasına engel olduğundan söz eder. Oğullarına gelecekle ilgili öğütler verir.

***

“Üçünüz de benim çocuklarım, oğullarımsınız. İçinizden hanginizin şirketimizin başına geçecek, buna karar vermem zor. Ben öldükten sonra da bu yüzden aranızın açılmasını hiç istemem. O yüzden, hanginizin işin başında olmayı hak ettiğine karar vermek için sizi sınamaya karar verdim. Üçünüze de iki yüzer lira vereceğim. Şimdi evden çıkacaksınız; bu iki yüz lirayla öyle bir şey alacaksınız ki o aldığınız şeyi akşam eve getirdiğinizde bu odayı bir uçtan bir uca doldursun. Bu dediğimi kim yapabilirse işlerin başına da o geçecek!” der.

***

Çocuklar, babalarının yanından ayrılırlar ve her biri farklı bir sokaktan yola çıkıp babalarının isteğini gerçekleştirmeye girişirler. Akşam eve döndüklerinde babaları, “Sevgili çocuklarım, iki yüz lirayla ne yaptınız, ne aldınız?” diye sorar.

***

Büyük oğul, “Bir arkadaşımın çiftliğine gittim.  Ona iki yüz lirayı verdim ve ondan iki çuval saman aldım.” diye cevap verir. Sonra odadan dışarı çıkar, aldığı samanları içeri getirir; çuvalı açar ve samanları havaya savurmaya başlar. Odanın her tarafı bir anda samanla dolar. Ama az sonra samanların tümü yere iner ve böylece büyük oğulun babasının istediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadığı görülür.

***

Yaşlı adam, bunun üzerine ortanca oğluna bakarak “Peki oğlum, sen paranla ne yaptın?” diye sorar. Ortanca oğul, “Yorgancıya gittim. Ondan iki yüz liralık kuştüyü aldım.” diye cevap verir. Ardından çuvalını içeri getirip içindeki bütün tüyleri savurmaya başlar. Birkaç dakikalığına neredeyse tüm oda tüylerle dolar, ama samanlar gibi tüyler de yavaş yavaş yere iner ve böylece bu çocuğun da odayı dolduramadığı görülür. Sıra, en küçük çocuğa gelmiştir.

***

Hasta yatağında hafifçe doğrulan adam, “Sen evladım, sen paranı ne yaptın?” diye merakla sorar. Küçük oğul, “İlk olarak bir dükkana gittim. İki yüz lirayı dükkan sahibine verdim ve ondan parayı bozmasını istedim. Sonra, yüz lirayı bir hayır kurumunun kumbarasına bıraktım. Doksan lirayla yolda gördüğüm iki muhtaç insana yiyecek bir şeyler alıp verdim. Kalan on lirayla da iki şey aldım.” Küçük oğul, bunu der demez elini cebine atıp bir kibrit ile bir mum çıkarır. Odanın lambasını kapatıp mumu yakınca tüm oda mumun yaydığı ışıkla dolar. İki yüzer liralık saman ve kuş tüyü odayı doldurmaya yetmemiştir; ama on liraya alınan kibrit ile mum, tüm odayı bir uçtan öbür uca ışıkla doldurmuştur.

***

Yaşlı adam, memnun bir yüz ifadesiyle “Çok iyi oğlum!” der. “Benden sonra işlerin başında sen olacaksın. Çünkü hayata dair çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı öğrenmişsin.” Öykümüz böyle.

***

Şimdi şöyle bir çevremize bakalım. Ufku, bakış açısı, görüşü, düşüncesi; yararcı, paylaşımcı, işe yarar, geliştirici ve yüceltici düşüncelere sahip insanlara gereksinim var mı? Evet, var. Ne iş yerimiz ve işimiz ne de ülkemiz, dar görüşlü, sığ ve basit düşünen insanlarla bir yere varamaz.

***

Küçük hesap yapanlarla, anahtar deliğinden bakanlarla yol yürünmez, başarı sağlanmaz, gelişim olmaz. Artık, geniş bakış açısına, çok yönlü düşünmeye ve geliştirici bilgi ve davranışlara ulaşmamız gerekiyor. Evet, çevremizdeki işe yaramaz, çerden çöpten, ottan samandan varlıklardan kurtulmak gerek. Yolumuzu geleceğimizi aydınlatacak kişilere gereksinim var. Ayağımıza taş olanlardan, tökezletenlerden uzak durmak gerekiyor.

Sözün Özü:

Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz. Victor Hugo

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.