Değerli dostlar, bugün 29 Ekim. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. yıldönümü. Kutlu olsun. Nice ikinci, üçüncü yüzyıllara…
Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, Cumhuriyet’in ilanının 102. yılını tüm yurtta coşkuyla kutlayacağız.
Şimdi gelelim cumhuriyetimizin ilanına giden yolda neler oldu, neler yaşandı; yaşananlara ve olup bitenlere bakalım.
Aslında yaşananlara ve olaylara bakılırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması hiç de kolay olmadı. Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk, o mavi gözlerindeki inanç ve ona inanmış halkın çok önemli desteğiyle; bitmiş, tükenmiş, yok olmak üzere olduğu sanılan bir ulusu özgür, bağımsız ve çağdaş bir ülkeye, bağımsız ve özgür cumhuriyete, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne dönüştürmesi kolay olmadı.
Kurtuluş Savaşı ve öncesi, savaşlardan ve göçlerden yılmış Türk halkı için hiç kolay geçmedi. Kahraman Türk halkının ve askerinin savaştaki onca zorlu zamanları atlatabilmelerinin ve canlarını dişlerine takarak savaşabilmelerinin en önemli nedeni başlarındaki komutanlarının Mustafa Kemal olmasıydı…
Mustafa Kemal Atatürk, hiç umutsuzluğa düşmedi. Her zaman kendine ve halkına büyük bir güven duydu, inandı. Mustafa Kemal’in yüreğindeki ve gözlerindeki inancın ışığının sönmemesinin nedeni buydu.
***
Birinci Dünya Savaşı’nda halk, sarsılmış durumdaydı. Eli silah tutan herkes savaşa gidiyordu.
Her ne kadar Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş olsak da yurdumuz işgal edilmiş olsa da direniş ve kurtuluş için umut vardı. Mustafa Kemal, kendisinin bir şeyler yapması gerektiğinin farkına vardı, çalışmalarına başladı. Çünkü o biliyordu ki Türk ulusu yok olmamıştı ve olmayacaktı.
Onun gözlerindeki hiç sönmeyen inanç ışığı ile halk birleşecek ve bir bağımsızlık zaferi elde edilecekti. Bağımsızlık savaşının ilk adımı olan Samsun’a çıkışının ardından yayınlanan genelgelerle ulusal bilinç uyandırıldı. Artık halk, olup bitenlerin farkındaydı. Özellikle Amasya Genelgesi ile Kurtuluş Savaşı’mızın gerekçesi ve amacı belirlendi. Mustafa Kemal Atatürk, bu genelge ile Türk halkını birleştirmeyi başardı. Herkes tek hedefe odaklanmış bir biçimde bağımsızlık mücadelesi veriyordu. Kurtuluş Savaşı başlamıştı; eli silah tutabilen herkes yurdunu koruma yolunda savaşıyor, evlerde kalanlar da askerlere yemek, battaniye, çorap gibi gerekli eşyaları götürüyor, vatanı uğruna savaşanlara destek çıkmaya çalışıyordu.
***
Bu süreçte Mustafa Kemal Atatürk’ün inancı tamdı. Bazıları pes ediyor, yapabileceklerine inanmıyordu. Bu mücadele uğruna birçok şehit verildi. Ancak ne olursa olsun inanç hiç eksilmedi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün halka ve arkadaşlarına inancı, güveni tamdı. O, halkının başarabileceğini biliyordu. Onun yüreği her şeyden önce inanç doluydu. O, özgürlüğün, bağımsızlığın ve Cumhuriyet’in ne kadar önemli ve değerli olduğunu biliyordu.
Bir ulusun kendine ait bayrağının, marşının ve bağımsız olmasının öneminin farkındaydı. Ama tüm bunların yanı sıra onun farkında olduğu tek bir şey vardı: İnanç. Mustafa Kemal Atatürk, halka inandı; asker arkadaşlarına güvendi. O, yenilikçi, inkılapçı, cesur, teşkilatçı ve yurtsever bir lider olarak yalnızca Kurtuluş Savaşı’nı kazanmakla kalmadı; ayrıca birçok ilke, yenilik ve değişim ile bize nasıl bir lider olunması gerektiğini gösterdi. Harf, eğitim, kılık kıyafet, şapka, tartı ve ölçü gibi daha birçok alanda yenilikler gerçekleştirip ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine taşımayı başardı. Böylece “Hasta Adam” olarak nitelenen Osmanlı Devleti’nin küllerinden laik, sosyal, çağdaş, demokratik ve bağımsız bir hukuk devleti kurdu. Cumhuriyet’i kurarken ortaya koyduğu ilke ve inkılaplarla Türk halkını çağdaş uygarlıklar düzeyine taşıdı. Cumhuriyet’in temeli olan bu ilkeleri ve inkılapları, bizlere yol gösterici olarak emanet etti.
***
Mustafa Kemal Atatürk, zorlu, çetin ve uzun uğraşlar sonunda Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başardı. İşte bu yıl 102. yılını kutladığımız bu güzel ve bir o kadar da değerli Cumhuriyetimizi, Türk gençliğine emanet etti ve Gençliğe Hitabe’sinde de:
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.” diyerek Türk ulusuna en uygun yönetim biçiminin Cumhuriyet olduğunu ve onun kurduğu Cumhuriyet’in bizlere ait olduğunu vurguladı.
***
Bizler sorumluluğumuzun bilicinde olarak geleceğe yönelmeli, Cumhuriyetimizi ve bağımsızlığımızı korumak için elimizden geleni yapmalı, Atatürk’ümüzü unutmadan ve unutturmadan her zaman yaşatmalıyız. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu, yok olduğu düşünülen bir ulusun yeniden var oluş mücadelesidir. Bu mücadele, Atatürk’ün okyanus gözlerindeki tükenmeyen inancın, azmin ve kararlılığın sonucunda ulaşılan ve kazanılan kurtuluş zaferidir. Kutlu Olsun!
Ne mutlu “Türküm” diyene! Yaşasın Cumhuriyet! Sonsuza Dek Cumhuriyet!
***
Sözün Özü:
Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister. Mustafa Kemal ATATÜRK