Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

BİLGELİK VE LİDERLİK

Değerli dostlar, bu haftaki yazımız, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten.  Bu hafta, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü o en heyecanlı günlerinde, 6 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerine yaptığı tarihi konuşmadan bir bölümü aktarmak istedim. *** Efendiler, Avrupa'nın bütün ilerlemesine yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye, tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Hepiniz bilirsiniz ki Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortaya çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. *** Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya-Macaristan siyasetinin sözü edilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da aynı kaynaktan esinlenerek varlıklarını ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir. *** Bir şeyin zararıyla bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak birçok zekâlar, duygular, düşünceler, Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta yıkıcı bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir. *** Oysa bu güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak ulusun en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın isteklerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. *** Oysa hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir. Tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür. *** Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlak bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki Türkiye, Doğu maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı'ya yaklaştığımızı sandığımız bir anda asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez. Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, acizlikle başlamıştır. *** Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında susmaya mahkummuş gibi Türkiye'yi âtıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve tereddüt içindeydiler. Türkiye'de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki “Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.” Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. “Onlar bizi idare etsin!” diyorlardı. “Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin planlarıyla yükseltilebilsin?” 6 Mart 1922, Mustafa Kemal Sözün Özü: Bazen tek yapmanız gereken doğru yolun bir başkasından gelen dahice bir sezgi ışığı olduğunu görebilmektir. Marie Lu
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2025 -Salı

BİLGELİK VE LİDERLİK

Değerli dostlar, bu haftaki yazımız, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten.  Bu hafta, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü o en heyecanlı günlerinde, 6 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerine yaptığı tarihi konuşmadan bir bölümü aktarmak istedim.

***

Efendiler, Avrupa'nın bütün ilerlemesine yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye, tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Hepiniz bilirsiniz ki Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortaya çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir.

***

Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya-Macaristan siyasetinin sözü edilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da aynı kaynaktan esinlenerek varlıklarını ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir.

***

Bir şeyin zararıyla bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak birçok zekâlar, duygular, düşünceler, Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta yıkıcı bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.

***

Oysa bu güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak ulusun en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın isteklerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı.

***

Oysa hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir. Tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.

***

Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlak bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki Türkiye, Doğu maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı'ya yaklaştığımızı sandığımız bir anda asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez. Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, acizlikle başlamıştır.

***

Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında susmaya mahkummuş gibi Türkiye'yi âtıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve tereddüt içindeydiler. Türkiye'de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki “Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.” Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. “Onlar bizi idare etsin!” diyorlardı.

“Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin planlarıyla yükseltilebilsin?” 6 Mart 1922, Mustafa Kemal

Sözün Özü:

Bazen tek yapmanız gereken doğru yolun bir başkasından gelen dahice bir sezgi ışığı olduğunu görebilmektir. Marie Lu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.