Ne güzel ülke şu bizimki...
Ne kadar da bereketli topraklara sahibiz: Üzüm var, pamuk var, mısır var, zeytin var… Ama nedense elimizdeki topraklara değil, bankadaki faize, kasadaki altına güveniyoruz. Çünkü üretmek zor, beklemek uzun, risk büyük. Oysa faiz tıkır tıkır işler, altın sessizce değerlenir. Yat, uyu, sabah uyan, zenginleş. Ne güzel sistem!
Artık kimse “nasıl üretirim” diye düşünmüyor. Herkesin derdi “nasıl değerlendireyim.”
Paramı dolara mı çevireyim, gram altın mı alayım, mevduata mı koyayım?
Kısacası herkesin küçük bir ekonomi bakanlığı var artık cebinde.
Üretim mi dediniz? O kelime çoktan nostalji oldu.
ARTIK NASIL KAZANDIĞININ BİR ÖNEMİ YOK
Bir zamanlar bu ülke “alın teriyle kazanmak”la övünürdü. Şimdi “faizle kazanmak” normal, hatta akıllıca bir hareket sayılıyor. “Paran varsa zaten neden çalışasın?” mantığı, sessizce bütün topluma yayıldı. Eline üç kuruş geçenin hayali fabrika kurmak değil; altın almak, döviz biriktirmek, risksiz kazanç peşinde koşmak.
Gerçi bu yollarla para kazanmayı illegal bir işmiş gibi yazıyoruz ama durum böyle değil. Adam parasını altına yatırmış, ya da dövize , faize yatırmış hiç farketmez. Yaptığı iş legal mi? legal, haksız kazanç var mı? yok e o zaman ortada bir sorun da yok. Ama marketlere gidince fiyatların anormal olduğunu görünce nevrimiz dönüyor.
Ve sonra şaşırıyoruz:
“Neden her şey ithal?”
“Neden çiftçi tarlayı bırakıyor?”
“Neden gençler iş kurmak istemiyor?”
Cevap basit: Çünkü sistem üretimi değil, beklemeyi ödüllendiriyor.
Altın yükseldikçe fabrika kapanıyor, faiz arttıkça üretim duruyor. Çünkü kolay kazancın cazibesi, alın terinin değerini öldürüyor.
Ekonomi, bir ülkenin kasasındaki altınla değil; tarlasında, atölyesinde, tezgâhında dönen emekle büyür. Ama biz, o emeği “riskli yatırım” diye kenara koyduk.
ÇALIŞMADAN, ÜRETMEDEN ZENGİN OLMAK
Bugün herkesin dilinde aynı cümle: “Akıllı insan çalışmaz, parasını çalıştırır.”
Oysa o “çalışmayan akıllılar” yüzünden yarın çalışacak iş kalmayacak.
Evet, altın ve faiz kısa vadede zengin eder. Ama uzun vadede hepimizi fakirleştirir. Çünkü üretmeden zenginleşen bir toplum, aslında yavaş yavaş kendi geleceğini tüketiyordur.
Ne ironidir ki,
Bu topraklarda bir zamanlar “ekmeğini taştan çıkaran” bir millet yaşardı.
Şimdi o taşın altına elini koymaya kimse yanaşmıyor.