Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

DÜNDEN BUGÜNE!

Değerli dostlar, geçen hafta “Nereden Nereye?” başlıklı yazımızda biz Türkler için Avrupalı gezginlerin, düşünürlerin, yazarların, devlet adamlarının ve komutanların çok ilginç ve çok anlamlı belirlemelerini aktarıyordum. Bu haftaki yazımıza da kaldığımız yerden devam edelim. *** Ünlü Fransız gezgini Bertrandon de la Broquière, “Türkler iyi niyetli insanlardır. Birbirlerine bağlıdırlar. Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar. Bunları Tanrı'nın şerefi için yazıyorum; yoksa Türklerin bizim inancımızın dışında kaldıklarını biliyorum. (...) Türkler sözlerinin tutsağıdırlar. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. İçten ve bağlılığı yüksek insanlardır.” diyor. *** Bir başka Fransız yazarı Dr. Brayer da 1830 yılının İstanbul’unu şöyle anlatır. “Evlerin kapısının kilitlenmediği ve dükkanların çoğunlukla halka olan güven duygusundan dolayı açık bırakıldığı İstanbul’da hırsızlık olaylarına rastlanmayışına benim aklım bir türlü ermedi.” derken aslında Türk ulusunun hırsızlığı bilmediğini anlatmaya çalışmıştı. Hatta Dr. Brayer’ı doğrulayan Fransız gezgin yazar Ubicini de “Bu görkemli başkentte dükkan sahipleri namaz saatlerinde dükkanlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerinin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde yılda üç-dört hırsızlık olayı bile olmaz. Yoğunluklu olarak Hristiyanların yaşadığı Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinayet olaylarının olmadığı gün geçmez.” diyerek huzurun, güvenin, emniyetin biz Türk ulusunda olduğunu haykırıyordu. *** Biz, bir zamanlar kimsenin malına mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan gözle bile bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik. Bir zamanlar ne kadar çok hayırsever olduğumuzu yine Fransız Comte De Marsigil anlatıyor. “İstanbul’da birçok çeşmeler görmüştüm. Bir yaz günü İstanbul’dan Sofya’ya giderken yol kenarlarında üzerinde ‘Sebil’ yazan çeşmelerle birlikte, yol kenarındaki köylerden geçerken de köylülerin yolculara ücretsiz ayran dağıttıklarına tanık oldum. İyiliklerini yalnızca insanlara değil hayvanlara ve hatta bitkilere de gösteriyorlar.” diye gezi notlarında belirmektedir. *** Yine bir zamanlar biz Türkler, doğaya ve yaşama karşı en saygılı ulus idik. Çünkü Elisee Recus, 1880′lerdeki durumumuzu şöyle anlatır: “Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler bile haftada iki gün izinli sayılır…” Bu tür güzel davranışlara öyle çok örnek var ki saymakla bitmez. Şefkatimiz, merhametimiz, sevgimiz yalnızca insana yönelik değildi; hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Bir zamanlar gerçek çevreciydik. Çünkü kurak günlerde ücretli adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık. *** Fransız Avukat Pierre Guer, “Osmanlı kentlerinde hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamlar gördüm. Bu kişiler sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Ayrıca sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir yoksula para verip ağaçları sulatan kişilere rastlayabilirsiniz.  Kuşların barınması için evlerinin saçak altlarında kuş yuvaları görebilirsiniz. Bir çokları da avcıların yakalayıp sattığı kuşları salıvermek için kuşçulardan kuş satın alırlar. Bir gün böyle kuş alıp salıveren bir Türk'e, yaptığı işin neye yaradığını sorduğumda bana küçümseyerek baktı ve şöyle karşılık verdi: 'Allah'ın rızasını kazanmaya yarar.” Bu sözler, o zamanın Türk insanının erdemini oldukça güzel anlatmaktadır. *** Yine ünlü Fransız yazar ve gezgin Dr. A. Brayer’ın çok anlamlı ve önemli belirlemesi şöyle. “Türklerin yaşadığı yerlerde çocuklar arasında küfürleşme ve yumruklaşma görülmez. Bunlar, Türk kültürü ve töresi ile yetiştirilip eğitildikleri için kendi aralarında sakin sakin oynayıp eğlenirler!” *** Son örneğimiz de Türkiye Seyahatnamesi’yle ünlü Fransız gezgin Sör Clausier du Loir’un 1650'lerdeki izlenimi olsun. “Hiç şüphesiz ki Türk ulusu; töresi, kültürü, ahlakı, siyaseti ve uygarlık anlayışı ile tüm dünyaya örnek olabilecek durumdadır.” SUÇ KİMDE? Tüm bu örneklemelere bugünün gözüyle ve anlayışıyla baktığımızda çok ilginç ve inanılmaz geliyor, değil mi? İnsan inanamıyor. Evet, batılıların biz Türkler için anlatığı bu örneklemelerin, bu güzel ve anlamlı davranışlarımızın hiç biri de yalan ve yanlış değil. Geçmişimizle ilgili belirlemeler apaçık ortada.  Daha düne kadar böyle idik. Ya şu an? Geçmişimizin değer yargılarından uzaklaşmanın bize nelere mal olduğunu her gün gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında görebiliyoruz. Suç kimde? Acaba biz bu duruma nasıl geldik? TARİHİ İYİ OKUYUP ANLAYACAĞIZ Önceki yazılarımdan birinde şöyle bir soru sormuştum. “Tarih mi okuyorsunuz yoksa tarihi mi okuyorsunuz?” Evet, ikisi de önemli. Tarih okuyacağız ama tarihi iyi okuyup anlayacağız. Bunun üzerinde çok düşünmeliyiz, çok düşünmeliyiz ki çıkar yolu bulabilelim. Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı. Sözün Özü Öncelikle ulusumuza tarihini, asil bir ulusun bireyi olduğumuzu, bütün uygarlıkların anası olan ileri bir ulusun çocukları olduğumuzu göstermeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk
Ekleme Tarihi: 15 Temmuz 2025 -Salı

DÜNDEN BUGÜNE!

Değerli dostlar, geçen hafta “Nereden Nereye?” başlıklı yazımızda biz Türkler için Avrupalı gezginlerin, düşünürlerin, yazarların, devlet adamlarının ve komutanların çok ilginç ve çok anlamlı belirlemelerini aktarıyordum. Bu haftaki yazımıza da kaldığımız yerden devam edelim.

***

Ünlü Fransız gezgini Bertrandon de la Broquière, “Türkler iyi niyetli insanlardır. Birbirlerine bağlıdırlar. Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar. Bunları Tanrı'nın şerefi için yazıyorum; yoksa Türklerin bizim inancımızın dışında kaldıklarını biliyorum. (...) Türkler sözlerinin tutsağıdırlar. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. İçten ve bağlılığı yüksek insanlardır.” diyor.

***

Bir başka Fransız yazarı Dr. Brayer da 1830 yılının İstanbul’unu şöyle anlatır. “Evlerin kapısının kilitlenmediği ve dükkanların çoğunlukla halka olan güven duygusundan dolayı açık bırakıldığı İstanbul’da hırsızlık olaylarına rastlanmayışına benim aklım bir türlü ermedi.” derken aslında Türk ulusunun hırsızlığı bilmediğini anlatmaya çalışmıştı. Hatta Dr. Brayer’ı doğrulayan Fransız gezgin yazar Ubicini de “Bu görkemli başkentte dükkan sahipleri namaz saatlerinde dükkanlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerinin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde yılda üç-dört hırsızlık olayı bile olmaz. Yoğunluklu olarak Hristiyanların yaşadığı Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinayet olaylarının olmadığı gün geçmez.” diyerek huzurun, güvenin, emniyetin biz Türk ulusunda olduğunu haykırıyordu.

***

Biz, bir zamanlar kimsenin malına mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan gözle bile bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik. Bir zamanlar ne kadar çok hayırsever olduğumuzu yine Fransız Comte De Marsigil anlatıyor. “İstanbul’da birçok çeşmeler görmüştüm. Bir yaz günü İstanbul’dan Sofya’ya giderken yol kenarlarında üzerinde ‘Sebil’ yazan çeşmelerle birlikte, yol kenarındaki köylerden geçerken de köylülerin yolculara ücretsiz ayran dağıttıklarına tanık oldum. İyiliklerini yalnızca insanlara değil hayvanlara ve hatta bitkilere de gösteriyorlar.” diye gezi notlarında belirmektedir.

***

Yine bir zamanlar biz Türkler, doğaya ve yaşama karşı en saygılı ulus idik. Çünkü Elisee Recus, 1880′lerdeki durumumuzu şöyle anlatır: “Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler bile haftada iki gün izinli sayılır…” Bu tür güzel davranışlara öyle çok örnek var ki saymakla bitmez. Şefkatimiz, merhametimiz, sevgimiz yalnızca insana yönelik değildi; hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Bir zamanlar gerçek çevreciydik. Çünkü kurak günlerde ücretli adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık.

***

Fransız Avukat Pierre Guer, “Osmanlı kentlerinde hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamlar gördüm. Bu kişiler sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Ayrıca sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir yoksula para verip ağaçları sulatan kişilere rastlayabilirsiniz.  Kuşların barınması için evlerinin saçak altlarında kuş yuvaları görebilirsiniz. Bir çokları da avcıların yakalayıp sattığı kuşları salıvermek için kuşçulardan kuş satın alırlar. Bir gün böyle kuş alıp salıveren bir Türk'e, yaptığı işin neye yaradığını sorduğumda bana küçümseyerek baktı ve şöyle karşılık verdi: 'Allah'ın rızasını kazanmaya yarar.” Bu sözler, o zamanın Türk insanının erdemini oldukça güzel anlatmaktadır.

***

Yine ünlü Fransız yazar ve gezgin Dr. A. Brayer’ın çok anlamlı ve önemli belirlemesi şöyle. “Türklerin yaşadığı yerlerde çocuklar arasında küfürleşme ve yumruklaşma görülmez. Bunlar, Türk kültürü ve töresi ile yetiştirilip eğitildikleri için kendi aralarında sakin sakin oynayıp eğlenirler!”

***

Son örneğimiz de Türkiye Seyahatnamesi’yle ünlü Fransız gezgin Sör Clausier du Loir’un 1650'lerdeki izlenimi olsun. “Hiç şüphesiz ki Türk ulusu; töresi, kültürü, ahlakı, siyaseti ve uygarlık anlayışı ile tüm dünyaya örnek olabilecek durumdadır.”

SUÇ KİMDE?

Tüm bu örneklemelere bugünün gözüyle ve anlayışıyla baktığımızda çok ilginç ve inanılmaz geliyor, değil mi? İnsan inanamıyor. Evet, batılıların biz Türkler için anlatığı bu örneklemelerin, bu güzel ve anlamlı davranışlarımızın hiç biri de yalan ve yanlış değil. Geçmişimizle ilgili belirlemeler apaçık ortada.  Daha düne kadar böyle idik. Ya şu an? Geçmişimizin değer yargılarından uzaklaşmanın bize nelere mal olduğunu her gün gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında görebiliyoruz. Suç kimde? Acaba biz bu duruma nasıl geldik?

TARİHİ İYİ OKUYUP ANLAYACAĞIZ

Önceki yazılarımdan birinde şöyle bir soru sormuştum. “Tarih mi okuyorsunuz yoksa tarihi mi okuyorsunuz?” Evet, ikisi de önemli. Tarih okuyacağız ama tarihi iyi okuyup anlayacağız. Bunun üzerinde çok düşünmeliyiz, çok düşünmeliyiz ki çıkar yolu bulabilelim. Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.

Sözün Özü

Öncelikle ulusumuza tarihini, asil bir ulusun bireyi olduğumuzu, bütün uygarlıkların anası olan ileri bir ulusun çocukları olduğumuzu göstermeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.