Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

TAVUK ÇALINDI!

Değerli dostlar, bu haftaki yazımızın içeriğini, bir aydır konuşulan ve “dağın fare bile doğuramadığı” kamu çalışanlarının, yani memur ve memur emeklilerinin 2026 ve 2027 yılları için “toplu sözleşme” görüşmelerden çıkan sonuç ile ilgili yorum ve değerlendirmeler oluşturacak. Yıllardır yapılan bu toplu sözleşme görüşmelerinin kamu çalışanlarını düşürdüğü durumu daha iyi anlayabilmek için bir öykü aktarmak istiyorum. Öykünün adı,  aynı zamanda yazımızın da başlığı. Önce öykümüzü okuyalım. Kasabanın birinde yaşlı bir adam, ailesi ve oğluyla birlikte kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bir gün oğlunu yanına çağırır ve ona, “Oğlum, bir tavuğumuz çalınmış. Git o tavuğumuzu çalan hırsızı bul ve cezasını ver!” der. Oğlan, babasını başından savmak için başını sallar ve “Tamam baba. Hallederim.” diye karşılık verir. İçinden de “Şuna bak, yüzlerce tavuğumuz var, bir tanesi çalınmış da ne olmuş sanki. İşim gücüm yok da tavuk hırsızının peşinde mi koşacağım." diye söylenir. Aradan birkaç gün geçer. Bu kez yaşlı adamın oğlu endişe ile babasının yanına koşar. “Baba, baba! Keçimiz ortalarda yok! Çalmışlar.” der. Yaşlı adam, “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar. Yaşlı adamın oğlu ellerini iki yana açıp “Ya sabır!” çekip odadan çıkar ve sonra da “Ya, şu işe bak! Koca keçi gitti! İhtiyarın derdine bak. Bir kart tavuğun hesabını soruyor.” diye söylenir. Kısa bir süre sonra da ahırdaki en verimli inek ortadan kaybolur. Yaşlı adamın oğlu yine “İnek gitti baba!” diye feryat eder. Yaşlı adam oğluna yine sakince sorar: “Oğlum, tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?” Günler, günleri kovalar; sonunda yaşlı adamın damında, ahırında, kümesinde ne var ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş; ahırlar ve ağıllar tenha kalır. Her çalınmadan sonra şaşkınlıkla ve telaşla bu hırsızlık olayını babasına haber veren oğul, hep aynı soru ile karşılaşır. “Oğlum, tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?” Günlerden sonra aylar, aylardan sonra yıllar geçmiş. Yaşlı adam hastalanmış ve hasta yatağında yatmaktadır. Çünkü yaşlılığından ve hastalığından dolayı ağır hastadır artık. Şu dünyada sayılı günü kalmış gibidir. İşte bu son günlerden birinde yaşlı adamın oğlu kan ter içinde babasının yattığı odaya gelir. Yine telaşlı bir ses tonuyla “Baba!” der. “Baba, kız kardeşim ortada yok! Onu kaçırmışlar!” deyince ölüm döşeğindeki yaşlı adam, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir hırıltı ile yine aynı soruyu sorar. “Oğlum, tavuğu çalan hırsızı yakaladın mı? Cezasını verdin mi?” Yaşlı adamın kümesinden o tavuğun çalınmasının üzerinden yıllar geçmiştir. Bu geçen zaman içerisinde bu yaşlı adamın ailesinin elinde ne var ne yok neredeyse hepsi gitmiştir. En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır. Yaşlı adam, son nefesini vermeden önce son kez fısıldar. “Oğlum, eğer sen o bizim tavuğu çalanı zamanında bulup cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. Vurdumduymazlığını, zaaf sandılar. Kibrini, güçsüzlük sandılar. Yufka yüreğini, çaresizlik sandılar. Damımızı, ahırımızı, kümesimizi, evimizi talan ettiler. En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar. Şimdi git, önce o  bizim tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” der ve son nefesini verir. Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bu öyküde anlatılanlar, kamu çalışanlarına reva görülen o yüzde 3’lük, 3 buçukluk artış oranlarına ses çıkarmayanlarla ne kadar da örtüşüyor. O tavuk, yüzde 3 buçukluk maaş zamlarına rıza gösterildiğinde, büyük kazanım diye haykırıldığında çalınmıştı. Hele ki devletin yeniden değerleme oranlarını yüzde 123 arttırıp çalışanların gelir vergisi dilimleri oranlarını aynı oranda attırmaması; yani gelir vergisi dilimleri oranları yüzde 123 arttırılmadığı için çoğu çalışan daha dördüncü, beşinci ayda yüzde 20’lik dilime giriveriyor. Toplu sözleşmede alınan yüzde 3’lük artış ve daha fazlası, vergi ile geri alınıyor. Asıl kayıplardan biri de temel aylığın asgari ücretten az olması. Bugün temel aylık, seyyanen verilen zamdan bile az. Peki haklarımız, kazanımlarımız dolaylı ya da doğrudan, gizli ya da açıkça bir bir elimizden alınırken ne yaptık? İş işten geçtikten sonra ah vah etmenin, ağlayıp sızlamanın bir anlamı yok. Önce o yüzde 3 buçuklara sevinenleri, büyük kazanım diye kamu çalışanlarını uyutup avutanları cezalandırmak gerekiyor. Sözün Özü: Haksızlığı her kabulleniş, daha büyüğünü doğurur. Ahmet Hamdi Tanpınar    
Ekleme Tarihi: 02 Eylül 2025 -Salı

TAVUK ÇALINDI!

Değerli dostlar, bu haftaki yazımızın içeriğini, bir aydır konuşulan ve “dağın fare bile doğuramadığı” kamu çalışanlarının, yani memur ve memur emeklilerinin 2026 ve 2027 yılları için “toplu sözleşme” görüşmelerden çıkan sonuç ile ilgili yorum ve değerlendirmeler oluşturacak.

Yıllardır yapılan bu toplu sözleşme görüşmelerinin kamu çalışanlarını düşürdüğü durumu daha iyi anlayabilmek için bir öykü aktarmak istiyorum.

Öykünün adı,  aynı zamanda yazımızın da başlığı.

Önce öykümüzü okuyalım.

Kasabanın birinde yaşlı bir adam, ailesi ve oğluyla birlikte kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bir gün oğlunu yanına çağırır ve ona, “Oğlum, bir tavuğumuz çalınmış. Git o tavuğumuzu çalan hırsızı bul ve cezasını ver!” der. Oğlan, babasını başından savmak için başını sallar ve “Tamam baba. Hallederim.” diye karşılık verir. İçinden de “Şuna bak, yüzlerce tavuğumuz var, bir tanesi çalınmış da ne olmuş sanki. İşim gücüm yok da tavuk hırsızının peşinde mi koşacağım." diye söylenir.

Aradan birkaç gün geçer. Bu kez yaşlı adamın oğlu endişe ile babasının yanına koşar. “Baba, baba! Keçimiz ortalarda yok! Çalmışlar.” der. Yaşlı adam, “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar. Yaşlı adamın oğlu ellerini iki yana açıp “Ya sabır!” çekip odadan çıkar ve sonra da “Ya, şu işe bak! Koca keçi gitti! İhtiyarın derdine bak. Bir kart tavuğun hesabını soruyor.” diye söylenir.

Kısa bir süre sonra da ahırdaki en verimli inek ortadan kaybolur. Yaşlı adamın oğlu yine “İnek gitti baba!” diye feryat eder. Yaşlı adam oğluna yine sakince sorar: “Oğlum, tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”

Günler, günleri kovalar; sonunda yaşlı adamın damında, ahırında, kümesinde ne var ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş; ahırlar ve ağıllar tenha kalır. Her çalınmadan sonra şaşkınlıkla ve telaşla bu hırsızlık olayını babasına haber veren oğul, hep aynı soru ile karşılaşır.

“Oğlum, tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”

Günlerden sonra aylar, aylardan sonra yıllar geçmiş. Yaşlı adam hastalanmış ve hasta yatağında yatmaktadır. Çünkü yaşlılığından ve hastalığından dolayı ağır hastadır artık. Şu dünyada sayılı günü kalmış gibidir. İşte bu son günlerden birinde yaşlı adamın oğlu kan ter içinde babasının yattığı odaya gelir. Yine telaşlı bir ses tonuyla “Baba!” der. “Baba, kız kardeşim ortada yok! Onu kaçırmışlar!” deyince ölüm döşeğindeki yaşlı adam, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir hırıltı ile yine aynı soruyu sorar.

“Oğlum, tavuğu çalan hırsızı yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”

Yaşlı adamın kümesinden o tavuğun çalınmasının üzerinden yıllar geçmiştir. Bu geçen zaman içerisinde bu yaşlı adamın ailesinin elinde ne var ne yok neredeyse hepsi gitmiştir. En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.

Yaşlı adam, son nefesini vermeden önce son kez fısıldar.

“Oğlum, eğer sen o bizim tavuğu çalanı zamanında bulup cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. Vurdumduymazlığını, zaaf sandılar. Kibrini, güçsüzlük sandılar. Yufka yüreğini, çaresizlik sandılar. Damımızı, ahırımızı, kümesimizi, evimizi talan ettiler. En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar. Şimdi git, önce o  bizim tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” der ve son nefesini verir.

Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bu öyküde anlatılanlar, kamu çalışanlarına reva görülen o yüzde 3’lük, 3 buçukluk artış oranlarına ses çıkarmayanlarla ne kadar da örtüşüyor.

O tavuk, yüzde 3 buçukluk maaş zamlarına rıza gösterildiğinde, büyük kazanım diye haykırıldığında çalınmıştı. Hele ki devletin yeniden değerleme oranlarını yüzde 123 arttırıp çalışanların gelir vergisi dilimleri oranlarını aynı oranda attırmaması; yani gelir vergisi dilimleri oranları yüzde 123 arttırılmadığı için çoğu çalışan daha dördüncü, beşinci ayda yüzde 20’lik dilime giriveriyor. Toplu sözleşmede alınan yüzde 3’lük artış ve daha fazlası, vergi ile geri alınıyor.

Asıl kayıplardan biri de temel aylığın asgari ücretten az olması. Bugün temel aylık, seyyanen verilen zamdan bile az.

Peki haklarımız, kazanımlarımız dolaylı ya da doğrudan, gizli ya da açıkça bir bir elimizden alınırken ne yaptık?

İş işten geçtikten sonra ah vah etmenin, ağlayıp sızlamanın bir anlamı yok. Önce o yüzde 3 buçuklara sevinenleri, büyük kazanım diye kamu çalışanlarını uyutup avutanları cezalandırmak gerekiyor.

Sözün Özü:

Haksızlığı her kabulleniş, daha büyüğünü doğurur. Ahmet Hamdi Tanpınar

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.