Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

GÖKTÜRK YAZITLARI

Değerli dostlar, bazen dünyada bizleri sevindiren ve mutlu eden olaylar da oluyor. Bunlardan biri de UNESCO’nun aldığı karar. UNESCO, Göktürk Yazıtlarının ilk kez okunduğu gün olan 15 Aralık gününü, “DÜNYA TÜRK DİLİ AİLESİ GÜNÜ” olarak duyurdu. Bu önemli gelişmeden dolayı Türk dilinin, Türk tarihinin, Türk kültürünün ve Türk varlığının en önemli belgesi olan Göktürk Yazıtları hakkında kısa bilgi paylaşalım. 1889 yılında Moğolistan'daki Orhun Vadisi'nde bulunan Göktürk Yazıtları (Köktürk Yazıtları), II. Göktürk Kağanlığı dönemine aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Üç ayrı dikili taştan oluşan bu yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı, 732 yılında; Bilge Kağan Yazıtı, 735 yılında; yazılmıştır. Tonyukuk Yazıtı da 720 - 725 yılında yazılıp dikilmiştir. Bilge Kağan ve Kül Tigin Yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır. Yollıg Tigin aynı zamanda Bilge Kağan'ın oğludur. Tonyukuk Yazıtını ise Vezir Tonyukuk kendisi yazmıştır. 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından Rus Türkolog Vasili Radlof'un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır. Bilge Kağan ve Kül Tigin, bu yazıtları yazdırıp dikmekle yönetim yıllarının bir değerlendirmesini ve muhasebesini yapmışlar. Böylelikle hem hesap verme hem halka birtakım öğütler aktarma hem de devlet adamlarına yol gösterilmektedir. Yazıtlar Türk dili, Türk tarihi ve Türk edebiyatı yanında Türk düşüncesi, devlet felsefesi, töresi, kültürü, inancı gibi temel açılardan da büyük önem taşır. Devlet adamları ideal devlet ve toplum hakkında konuştukları için bu yazıtlara Türklerdeki ilk siyasetnameler gözüyle de bakılabilir. Öte yandan bu yazıtlar, daha 8. yüzyılda Türkçenin dili, edebiyatı, söz ve anlatım yöntemleri bakımından oldukça gelişmiş olduğunu gösterir. Yazıtların dikkat çeken bir başka yönü ise hayatın akışını yansıtan gerçekçi bir içeriğe sahip olmasıdır. 8. yüzyılda dikilen Göktürk Yazıtları, bir süre sonra özellikle de 840'ta yıkılan Uygur Kağanlığı'nın ardından Ötüken bölgesinin boşaltılması ve Türklerin birkaç yüzyıl içinde kitleler halinde başka yerlere göç etmelerinden dolayı unutulmuş. Fakat yazıtlardan haber veren yabancı kaynaklar olmuş. 608-907 tarihleri arasında hüküm süren Tang Hanedanlığı döneminde, Kültigin ve Bilge Kağan için diktirilen yazıtlardan söz edilir. Atâ Melik Cüveynî de (ö.t. 1283) Orhon Irmağı kıyılarında yazılı taşları gördüğünü söyler. Çok sonraları Ruslara tutsak düşüp Sibirya'ya sürülen İsveçli subay P. J. von Strahlenberg, Orhon Irmağı dolaylarında bu yazıtlara rastlamış ve ülkesine döndükten sonra 1730'da yayımladığı kitabında bunlara da yer vermiştir. 1889 yılında Rus tarihçi Yardintsev tarafından bulunan yazıtlar, 4 yıl boyunca çözülememiştir. Ancak aynı yıl Rus ve Fin araştırmacılar, yazıtların kopyalarını alarak yayımlamışlardır. Yazıtta kullanılan alfabeyi 1893'te ilk çözen ve Türkçe olarak okuyan kişi Vilhelm Thomsen’dır. Onun hemen ardından 1894'te Alman asıllı Rus doğu bilimci ve Türkolojinin kurucusu Vasili Radlof olmuştur. Her iki dilbilimci de bu konudaki çalışmalarını 1894'te yayımlamışlardır. Türkiye'de Göktürk Yazıtları’yla ilgili ilk çeviriyi ve yayınları, 1924'te Necip Asım ve 1936'da Hüseyin Namık Orkun yapmıştır. Göktürk Yazıtlarının harfleri olan eski Türk yazısını Ârâmî, Soğd gibi köklere bağlayanlar olmuşsa da bunun en eski Türk damgalarından türetilerek geliştirilmiş bir alfabe olduğu yönündeki görüşler daha baskındır. Eski İskandinav yazılarına benzerliğinden dolayı buna Runik yazı adı da verilir. Otuz sekiz harften oluşan ve keskin çizgilerle yazılan bu yazının dört harfi sesli, kalanları sessizdir. Harfler bitişmez. Sözcükler genelde üst üste iki nokta konularak birbirinden ayrılır. Göktürk Yazıtları, Türk ulusunun tarih içindeki öneminin ve konumunun göstergesi olmasının yanında eğitim dahil birçok bilim dalına kaynaklık etmesinden dolayı Türk kültür ve uygarlık tarihinin simge eserlerindendir. Tarihimizin, kültürümüzün, dil ve edebiyatımızın en önemli eserlerini ve kaynaklarını bilip tanımakta yarar var. Sözün Özü: Tarih, Türkler‘den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar uygarlığın en değerli süsüdür. Alman tarihçi Hammer  
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2025 -Çarşamba

GÖKTÜRK YAZITLARI

Değerli dostlar, bazen dünyada bizleri sevindiren ve mutlu eden olaylar da oluyor. Bunlardan biri de UNESCO’nun aldığı karar.

UNESCO, Göktürk Yazıtlarının ilk kez okunduğu gün olan 15 Aralık gününü, “DÜNYA TÜRK DİLİ AİLESİ GÜNÜ” olarak duyurdu.

Bu önemli gelişmeden dolayı Türk dilinin, Türk tarihinin, Türk kültürünün ve Türk varlığının en önemli belgesi olan Göktürk Yazıtları hakkında kısa bilgi paylaşalım.

1889 yılında Moğolistan'daki Orhun Vadisi'nde bulunan Göktürk Yazıtları (Köktürk Yazıtları), II. Göktürk Kağanlığı dönemine aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır.

Üç ayrı dikili taştan oluşan bu yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı, 732 yılında; Bilge Kağan Yazıtı, 735 yılında; yazılmıştır. Tonyukuk Yazıtı da 720 - 725 yılında yazılıp dikilmiştir.

Bilge Kağan ve Kül Tigin Yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır. Yollıg Tigin aynı zamanda Bilge Kağan'ın oğludur. Tonyukuk Yazıtını ise Vezir Tonyukuk kendisi yazmıştır.

1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından Rus Türkolog Vasili Radlof'un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır.

Bilge Kağan ve Kül Tigin, bu yazıtları yazdırıp dikmekle yönetim yıllarının bir değerlendirmesini ve muhasebesini yapmışlar. Böylelikle hem hesap verme hem halka birtakım öğütler aktarma hem de devlet adamlarına yol gösterilmektedir. Yazıtlar Türk dili, Türk tarihi ve Türk edebiyatı yanında Türk düşüncesi, devlet felsefesi, töresi, kültürü, inancı gibi temel açılardan da büyük önem taşır. Devlet adamları ideal devlet ve toplum hakkında konuştukları için bu yazıtlara Türklerdeki ilk siyasetnameler gözüyle de bakılabilir. Öte yandan bu yazıtlar, daha 8. yüzyılda Türkçenin dili, edebiyatı, söz ve anlatım yöntemleri bakımından oldukça gelişmiş olduğunu gösterir.

Yazıtların dikkat çeken bir başka yönü ise hayatın akışını yansıtan gerçekçi bir içeriğe sahip olmasıdır.

8. yüzyılda dikilen Göktürk Yazıtları, bir süre sonra özellikle de 840'ta yıkılan Uygur Kağanlığı'nın ardından Ötüken bölgesinin boşaltılması ve Türklerin birkaç yüzyıl içinde kitleler halinde başka yerlere göç etmelerinden dolayı unutulmuş. Fakat yazıtlardan haber veren yabancı kaynaklar olmuş.

608-907 tarihleri arasında hüküm süren Tang Hanedanlığı döneminde, Kültigin ve Bilge Kağan için diktirilen yazıtlardan söz edilir.

Atâ Melik Cüveynî de (ö.t. 1283) Orhon Irmağı kıyılarında yazılı taşları gördüğünü söyler.

Çok sonraları Ruslara tutsak düşüp Sibirya'ya sürülen İsveçli subay P. J. von Strahlenberg, Orhon Irmağı dolaylarında bu yazıtlara rastlamış ve ülkesine döndükten sonra 1730'da yayımladığı kitabında bunlara da yer vermiştir. 1889 yılında Rus tarihçi Yardintsev tarafından bulunan yazıtlar, 4 yıl boyunca çözülememiştir. Ancak aynı yıl Rus ve Fin araştırmacılar, yazıtların kopyalarını alarak yayımlamışlardır. Yazıtta kullanılan alfabeyi 1893'te ilk çözen ve Türkçe olarak okuyan kişi Vilhelm Thomsen’dır. Onun hemen ardından 1894'te Alman asıllı Rus doğu bilimci ve Türkolojinin kurucusu Vasili Radlof olmuştur. Her iki dilbilimci de bu konudaki çalışmalarını 1894'te yayımlamışlardır.

Türkiye'de Göktürk Yazıtları’yla ilgili ilk çeviriyi ve yayınları, 1924'te Necip Asım ve 1936'da Hüseyin Namık Orkun yapmıştır.

Göktürk Yazıtlarının harfleri olan eski Türk yazısını Ârâmî, Soğd gibi köklere bağlayanlar olmuşsa da bunun en eski Türk damgalarından türetilerek geliştirilmiş bir alfabe olduğu yönündeki görüşler daha baskındır. Eski İskandinav yazılarına benzerliğinden dolayı buna Runik yazı adı da verilir.

Otuz sekiz harften oluşan ve keskin çizgilerle yazılan bu yazının dört harfi sesli, kalanları sessizdir.

Harfler bitişmez. Sözcükler genelde üst üste iki nokta konularak birbirinden ayrılır.

Göktürk Yazıtları, Türk ulusunun tarih içindeki öneminin ve konumunun göstergesi olmasının yanında eğitim dahil birçok bilim dalına kaynaklık etmesinden dolayı Türk kültür ve uygarlık tarihinin simge eserlerindendir.

Tarihimizin, kültürümüzün, dil ve edebiyatımızın en önemli eserlerini ve kaynaklarını bilip tanımakta yarar var.

Sözün Özü:

Tarih, Türkler‘den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar uygarlığın en değerli süsüdür. Alman tarihçi Hammer

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.